‘Duygusal Zeka’ kitabının yazarı, sosyolog, eğitimci, mükemmel bir anne ve eş olan Bircan Yıldırım ile hayatı ve kitabı hakkında sohbet ettik. Gelin bu güzel ve zarif kadını hep birlikte dinleyelim.

Öncelikle bizlere kendinizden bahseder misiniz? Bircan Yıldırım kimdir?

Bunu anlatmalı, herkese elimden geldiği gücümün yettiğince haykırmalıyım. Çünkü mutluluğu yakalamak gerçekten kolay! Yeter ki onu Kaf Dağı’nın arkasında aramaktan vazgeç . İşte ben bu şekilde kendisini insanlara mutluluğu öğretebilmeyi hedefleyen bir kişiyim. Bunun dışında özel hayatımı soracak olursanız; Sosyoloji mezunu ve uzun yıllardır felsefe grubu öğretmenliği yapan bir İstanbul aşığıyım. Resim özellikle yağlı boya tablosu yapmak en büyük hobilerimdendir. Yaşamda hep mutluluğu aramış, bulunca da bunu herkese haykırıp öğretmek isteyen biriyim ben. Bunun dışında kısa metrajlı film çekimleri, fotoğrafçılık benim için ap ayrı bir keyif. Söz aramızda daha ortaokulda derslerden kaçar resim sergilerine giderdim. Lise de harçlıklarımı biriktirir saaflardan kitap satın alır okurdum. Sanat benim ruhumda hep vardı. Her ne kadar yaşam döngülerime göre ilgilendiğim sanat alanları değişse de aradığımın bir felsefi boyutta varoluş olduğunu algılamam uzun yıllarımı aldı. Bunun dışında dünyaya yeniden gelecek olsam aynı eşi ve iki dünya tatlısı çocuğu seçeceğim bir ailem var. Sanırım bana olan sabırlarından dolayı onlara ne kadar teşekkkür etsem az…

Yazmış olduğunuz ‘Duygusal Zeka’ kitabıyla okurlarınıza neler anlatmak istediniz? Kitabın amacı neydi? Amacına ulaştı mı?

Duygusal Zeka isimli kitabımda ezberleri bozmaya çalıştım.  Bizlerin Yaradan’ın birer mucizeleri olduğumuzu ve her birimizin birer mucize olduğunu haykırdım! Yaşamın seçimlerden oluştuğunu ve mutluluğu da seçebileceğimizi anlatmaya çalıştım. Zihnimizden geçen otomatik düşünceler bize ait değil. Bunlar ebevyen veya  yetiştiğimiz çevreye ait sesler. Bu sesleri yönetebilme tekniklerini herkse öğretmek istedim. Evet herkes öğrensin ki insanlar özellikle çocuklar mutlu musmutlu bir ailede ve toplumda yetişsin istedim. Evet kitabımın amacına ulaştığına inanıyorum.

Güzel bir kadın ve başarılı bir yazarsınız. Peki sizceTürkiye’de kadın olmak zor mudur?

Öncelikle çok zarifsiniz çok teşekkür ederim. Bunun sizin güzelliğinizin bir yansıması olduğunu düşünüyorum. Türkiye de kadın olmak zor hem de çok zor. Aslında bu sadece kadınlar için değil erkekler çocuklar kısaca herkes için gerçekten zor bir süreç. Aslında toplum olarak zor süreçten geçiyoruz. Tabi ki bu süreçte kadın olmak çok daha zor. Kadının toplumsal rolleri giderek artarken hayat koşulları daha da zorlaşıyor. Kadının hiçbir dönemde olmadığı kadar umuda ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Kadın umudunu kaybederse bu toplumsal bir intihar demektir.  Kadın eşine çocuğuna sevgisini verip evinde tenceresini kaynatabilmesi için ruhunda bir damlada olsa umut mutlaka olmalıdır. Bu yüzden sosyal medyadaki tüm çırpınışlarım bir damlacıkta olsa kadının ruhuna umut ışığı damlatabilmektir.

Duygusal Zeka ie ilgili aldığınız tepkiler nasıl? Aldığınız yorumlardan memnun musunuz?

Duygusal Zeka benim ilk göz ağrım. İşin açıkçası kitabımın 2. Baskıya gireceğini hiç düşünmemiştim. Ancak kitabımın kısa süre içerisinde 2. Baskıya girmesi beni çok mutlu etti. Çünkü mutluluğun ve güçlü olup ayakta kalabilmenin formülleri daha çok kişiye ulaşıyordu. Çok duygulandırıcı tüylerimi diken diken yapan yorumlar aldım. Hatta laf aramızda sıkıntılarından kurtulup, ilişkilerini düzelten bazı okurlarım duygularını o denli samimi ve içten yazıp mutluluğunu paylaşmışlardı ki okurken gözyaşlarımı tutamadım…

Yazarlığa ilk adımınızı nasıl attınız?

Küçük çok küçüklüğümden itibaren içimde hep bir boşluk duygusu vardı. Çocuk içindeki boşluk duygusunu da hisseder miymiş? hiç dediğinizi duyar gibiyim. Evet hem de dibine kadar hisseder! Diye çok net cevap verebilirim.  Bu öyle bir duygu ki etrafınızda bir şeyler olup biterken bir yanınız hep boşluğa odaklanıyor. Yüreğinizin derinliklerinde bulunduğunuz yere ait olmadığınızı hissediyorsunuz. İstediğiniz gibi cesurca dans edemiyorsunuz örneğin. Dişlerinizi göstererek kahkaha atamıyorsunuz örneğin. İçinizde hep suçlayıcı ve yargılayıcı bir ses size engel olurken omuzunuzdaki bir el de sizi sürekli tutuyor. Kısaca kendiniz olmanıza engel olacak tüm güçler hareket halindeler. Savunma mekanizmaları ile belli bir yaşa kadar gelip kendimi saklayabildiysem d 30 lu yaşlarımın başında artık savunma mekanizmalarım da yetmemişti beni ayakta tutmaya. Adeta ölü balık gibi bakıyordum. Ne yaşadığımız ne de aldığım nefesin bilincinde değildim. Ölmek gerçekten ölmek istiyordum. Yaşam benim için çok sıradanlaşıp çok anlamsızlaşmıştı. Bedenim ve zihnim kesinlikle aynı anda buluşamıyordu.  Girdiğim tünelden hiçbir çıkışımın olmadığını düşündüğüm anda kendi geliştirdiğim tekniklerle tünelin sonundaki ışığı görebildim. Artık gözlerim boşluğa, ruhum sonsuzluğa odaklanmıyordu. Sadece şimdide yaşayarak geleceğe umutla bakabiliyordum. İşte kendimle kontrat imzalayıp, yeniden doğduğum o günlerde içim içime sığmıyordu. Adeta ilk kez nefes alıyor ilk kez gülüyor ilk kez hissediyordum. Bu inanılmaz bir güçtü benim için. Yaşamda ilk kez kendimi bu kadar güçlü hissetmiştim. Çünkü duygularımı yönetip şimdide yaşamayı öğrenmiştim. Ama bu bana yetebilecek kendime saklayabilecek bir duygu değildi. Birçok insanın benim gibi ölü balık olarak yaşadığının farkındaydım ve bunu haykırmalıydım. Ben de duygusal zeka diye haykırıp ‘’bu kitap sadece güçlü olmayı seçenler için yazılmıştır!’’ dedim.

Bir ilişki koçu olarak günümüz ilişkilerinde gördüğünüz en büyük sorunlar nelerdir?

İlişkilerde öncelikle kullan- tüket at mantığını çok fazla görüyorum.  Herhangi bir nesneyi tüketir gibi ilişkilerde birbirlerini çok çabuk tüketebiliyorlar.  Empati yoksunluğunun giderek azalmasından dolayı kişiler birbirlerini anlamıyorlar. Herkes haklı çıkmaya çalışıyor, herkes haklı! İlişkilerde ayrıca aldatma ve duygusal anlamda bağlanamama sorununu çok görüyorum.  Her şeyi o kadar çok tüketmeye başladık ki bu ilişkiler içinde geçerli. Karşımızdakine bağlanamıyoruz. Üç aşamadan oluşan ilişki evresi başlama devam ettirme ve bitirmedir. Şu anda en fazla devam ettirme aşamasında sorun yaşadığımız düşünüyorum. Bir de toplumsal yaşamın getirisi ile birlikte birçok evde kadın ve erkeğin rolleri değişmiş durumdadır. İş dünyasında güçlü ve ayakta kalmaya çalışan kadın, en ortamında da güçlü olmaya çalıştı mı çatışma başlamaktadır. Sorunların ve birçok kavgaların buradan kaynaklandığını düşünüyorum.

Peki bu sorunlar fark edildiğinde neler yapılmalıdır?

Bu sorunlar fark edilip edilmez kişi öncelikle kendisi ile olan ilişkisini masaya yatırıp değerlendirmelidir. Birey kendisi ile olan ilişkisini düzeltmeden diğerleriyle ve yaşamla olan ilişkisini de düzeltemez. Kendisiyle dost olup, kendisini olduğu gibi kabul ederse ancak diğerlerini de olduğu gibi kabul edebilecektir. Yaşam koşulları gereği işimiz ne kadar zor olursa olsun, rollerimizi ve rollerimize ait iç seslerimizi çok iyi yönetmeyi öğrenmeliyiz. Örneğin kadın gerektiğinde başarının gerektiğinde şefkatin gerektiğinde de şehvetin sesini zihninde açabilmelidir. Erkek de aynı şekilde. Bulunduğu rollere göre iç sesini yönetmeyi öğrenmelidir. Mutluluğunun anahtarının burada olduğunu düşünüyorum.  İlişkilerimize dair mutlaka kurallarımız olmalı. Kişi kendisiyle toplantı yapıp bir takım kararlar almalı.  Örneğin eşime karşı hiçbir şekilde sesimi yükseltmeyeceğim gibi. Bir de hiçbir zaman dizilerde ve filmlerde ki gibi bir aşk hikayelerinin olmadığını bunların birer hayal ürünü olduğunu birey kendisine hatırlatmalıdır. Aksi takdirde kendi gerçekliğini redetme  ve hayal kırıklığı yaşayabilir.

Son olarak gazetemiz okurlarına neler söylemek istersiniz?

İnsanların çoğunun hayal dünyası ile gerçek dünya arasındaki geçişi yapamadığı için mutsuz olduğunu düşünüyorum. Hayalindeki kadın, erkek, çocuk, ev, araba, iş çok farklı olabiliyor. Bunun gerçeklikle yakından uzaktan ilgisi olamayabiliyor. Ancak kişi kendisini bu hayale çok kaptırırsa günlük hayattaki gerçeklikle karşılaşınca duvara toslayabiliyor. Hayal kurmalıyız ancak bunları deneyimlerimiz ve gücümüz doğrultusunda günlük hayatta çok iyi yoğurmalıyız. Mucizelere her zaman kapımızı açık bırakıp, Yaradan’ın doğa aracılığı ile bize seslendiğini unutmamalıyız. Yapılan araştırmalar da gösteriyor ki insan mutluluğu ne parada ne kariyerde ne de başarıda saklı. İnsan mutluluğu ilişkilerinde saklı. İlişkilerinde kendin olabildiğin ve kendini ait hissedebildiğin kadar mutlusun. O halde sarıl tüm sevdiklerine! Şükret Yaradan’ a bugünde oyuna devam edip nefes alabildiğin için. Yaşam belki de planlar yaparken bu oyundan çıkıp gitmektir. O halde sahip çık attığın her adımına, aldığın her nefesine’ Hadi hakkını vererek yaşa aldığın her nefesinin!!! Şükret sahip olduğun herşey için.