Cüney Öztürk yazdığı romanda Türk Mukavemet Teşkilatı'nın efsanevi Bayraktarı Kenan Çoygun'un Kıbrıs'ta gizli kalmış kahramanlıklarına perde aralıyor.  
Milletleri derinden etkileyen, sarsan tarihî ve sosyal olaylar, içinden mutlaka bir de kahraman çıkarır. İşte toplumların içinde yaşanmış olan olaylar ve o olayların kahramanları, ancak onları anlatan eserler olursa varlıklarını sürdürebilirler. Oğuz Kağan, Manas, Köroğlu, Seyyit Battal Gazi gibi kahramanlar, destanlarıyla yazıya geçirilmemiş olsalardı, sadece sözün uçucu kanatlarında kalsalardı bugün onların isimleri bile bilinmeyecekti. Dolayısıyla onların oluşturduğu tarih bilincinden mahrum kalacaktık. Çünkü kahramanların destanları, aynı zamanda, zamanın ortaya koyduğu tarihin güne sunumu, geleceğin adımı, çıkış noktasıdır. Ünlü şairimiz Yahya Kemal;
‘Roma'nın şarkını fethettiğin andan sonra, Yüce dağlar gibidir gördüğün iş, Türkoğlu!’
derken Türk'ün, asırlar boyunca yaptığı tarihe ışık tutmaya çalışmaktadır. İşte bu Türk'ün yaptığı tarih, yazdığı destan, yetiştirdiği kahramanlardan biri de Kıbrıs topraklarında kendisini göstermiştir.
Kıbrıs Türkleri, Rumların mezalimleriyle derin çöküntüler, sarsıntılar yaşamıştır. Rumların yeraltı örgütü EOKA tarafından Türklerin katledilmeye başlamasından sonra Rumlarla mücadele etmek ve Türkleri korumak maksadıyla kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı bu mücadelelerde önemli bir yere sahiptir.
Tarihte her kahraman kendi alın yazısını yaşar ya, işte Kıbrıs’ta destan kahramanı da 1962-1967 yılları arasında TMT Komutanlığı, diğer adıyla ‘Bayraktarlık’ yapmış olan ‘Bozkurt’ lakaplı Yarbay Kenan Çoygun'dur. Turgut Özakman O’nu şu sözlerle anlatır: "Orta boylu, kumral, çevik, enerjik, akıllı, disiplinli bir askerdi. Gelir gelmez çevresini etkiledi. Bütün birikmiş kırgınlıkları tatlıya bağladı. Mücahitlere ve komutanlarına yeni bir şevk verdi. Eğitim çalışmalarını hızlandırdı. Ortalıkta pek az göründü, işine yumuldu. Çok geçmeden efsaneleşecekti.’
Özakman'ın da söylediği gibi bu mukavemetçi subay efsanevî bir kahraman oldu ancak o, ‘Kod Adı: Bozkurt’' isimli romanda yer buluncaya kadar sadece tanıyanların bilgisiyle sınırlı bir kahramandı.
Servet Avcı'nın dediği gibi; ‘Cüneyt Öztürk olmasaydı, bu büyük mücadele adamı, google'a yazdığınızda ismi pek çıkmayan, ama hayatını memleketin ve milletin istikbaline ve istiklaline
Roman, biyografik bir eser olmasına rağmen kuru bir tarih bilgisi ve kronolojik bir hayat hikâyesi değil. Yazarının, tarihi ve ruhu yoğurarak şekillendirdiği, gönüllere ve bilince doğrudan hitap eden bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Kenan Çoygun, O’nun sayesinde isimsiz bir kahraman olmaktan çıkıp hem gerçek adıyla hem de kod adı olan ‘Bozkurt’ namıyla unutulmazlar arasında yerini alıyor.
Nasıl unutulabilir ki? Adeta destanımsı bir mücâdelenin, ateş çemberi içinden geçip gelen bir hayat hikâyesinin gazete sayfalarında kendi ağzından telif ücreti karşılığında sıradan bir hâtıraya dönüşmesine; ‘Evlat, bir teşkilatın komutanı konuşmaz. Bizim yaptığımız bir hizmetti. Gök kubbede hoş bir seda bırakmak adına yaptığım işleri, bugün pazarlayamam. Mukavemetçi sırlarıyla ölür. Ben bu sırlardan, şan, şöhret, para çıkarmaya çalışamam. Ben, beni anlatmayı tarihe bıraktım evlat.’ diyerek müsaade etmeyen, yüksek ahlakî değerlere s^ühip bir karakteri, bir kahramanı bize tanıtıyor.
Bu eseri oğluna, oğlunun nezdinde bütün genç nesle ithaf ederek edebiyat dünyamıza kazandıran Cüneyt Öztürk şöyle diyor:
‘ Sevgili oğlum! Kitabımı sana ithaf ettim. Sana ve senin nesline...Bütün kahramanlık stoklarımızı Cumhuriyet'ten önce kullandık sanmayasınız diye...
Kendinize bir örnek şahsiyet ararken bula bula fosforlu kedigözleriyle masallar anlatanlara kanmayın diye...
Yükünüzün ağırlığını biliyorum ama gözünüzde büyümesin istedim. Belki biraz da adını Mehmet İlteriş koyarak ben sardım sırtına bu yükü, o yüzden sana güç versin istedim Kod Adı Bozkurt’ isimli kitabım.’

İLGİ KÜLTÜR SANAT:  

Çatalçeşme Sokağı Nu: 27/10 Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-526 39 75 Belgegeçer: 0.212-526 39 76  HYPERLINK "http://www.ilgikitap.com" www.ilgikitap.com  e-posta:  HYPERLINK "mailto:[email protected]" [email protected] 

CÜNEYT ÖZTÜRK:

1967 yılında Aydın’ın Bozdoğan İlçesinde doğdu. Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun olduktan sonra, çeşitli kuruluşlarda, müfettişlik ve yöneticilik görevlerinde bulundu. Farklı konularda çok sayıda makale, röportaj ve araştırması yayımlanan Cüneyt Öztürk, kuruluşundan bu yana 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmaktadır. Enstitü faaliyetleri kapsamında ‘Kod Adı: Bozkurt’ adlı özel rapor çalışması, 21. Yüzyıl dergisi için ‘Galibi Olmayan Seçim’ başlıklı bir seçim analizi yazmıştır. Öztürk'ün 21  HYPERLINK "http://www.yyte.org" www.yyte.org   sitesinde yayınlanmış çok sayıda köşe yazısı bulunmaktadır.

TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI (TMT)

 Kıbrıs'ta 1 Ağustos 1958'de EOKA örgütüne karşı mücadele etmek için kurulan silahlı teşkilat. Daha sonraları EOKA'nın yerine EOKA-B'ye bırakmasıyla bu örgütle mücadele etmiştir. 1 Ağustos 1976 tarihinde Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'na dönüştürülmüştür. Üyelerine ‘mücahit’ denmekteydi. Kıbrıs Harekâtı'nın başladığı 20 Temmuz 1974 tarihinde TMT üyesi 17.151 mücahit bulunuyordu.

Rum EOKA örgütü, aslen İngilizlere karşı mücadele etmek için 1955 yılında kurulmuştu. Örgütün ideolojisi olan Enosis, adadaki Kıbrslı Türk varlığını tamamen yok saymaktaydı. EOKA İngilizlere karşı mücadeleye başlayınca İngiliz yönetimi polis gücüne çok sayıda Kıbrıslı Türk aldı ve böylece EOKA'nın saldırılarında Türk polislerle Rum EOKA'lılar karşı karşıya geldi.
EOKA'nın Enosis ideolojisine dayalı saldırılarından huzursuz olan Kıbrıslı Türkler ve Türkiye, buna karşılık olarak Taksim ideolojisini geliştirdi. EOKA'nın Kıbrıslı Türklere yönelik saldırılarına karşılık vermek maksadıyla 1956 yılında Volkan teşkilatı kuruldu. Bu dönemde Fazıl Küçük tarafından kurulmuş olan Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği ve Kara Çete gibi diğer örgütler başarısızlığa uğrayarak Volkan'a katıldı.
Türk Mukavemet Teşkilatı, 23 Kasım 1957 akşamı, Lefkoşa varoşlarındaki Eğlence'de, Türkiye Kıbrıs Büyükelçiliği görevlisi Mustafa Kemal Tanrısevdi'nin evinde, Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu ve Mustafa Kemal Tanrısevdi tarafından kuruldu. Lefkoşa Türk Lisesi tarafından basılıp 26 Kasım 1957 günü teşkilat, bütün Kıbrıslı Türk direnişçilerini TMT çatısı altında toplanmaya çağıran ilk bildirisini yayınladı. Ancak Türkiye tarafından desteklenmeyen bir mücadelenin başarıya ulaşmayacağı düşünülmesi nedeniyle, bu dönemde herhangi bir yapılanmaya gidilmediği gibi herhangi bir lider de belirlenmedi.
Rauf Denktaş, 2 Ocak 1958 günü Fazıl Küçük'le gittiği Ankara'da Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'yla görüştü ve konudan bahsetti. Zorlu Denktaş'a gönderirlerse silah alıp alamayacaklarını sorunca Denktaş alabileceklerini söyledi. Rüştü konuyu Genelkurmay Başkanlığı'na bildirdi. Konuyla ilgili olarak birkaç ay süren değerlendirmeler sonrasında örgütün kurulması için izin çıktı ve bu iş için Daniş Karabelen görevlendirildi.
(278 Kelime)

ESİR TÜRKLER HAFTASI (17 TEMMUZ – 24 TEMMUZ)

1978 yılıydı; lisede tarih dersinde tarih öğretmenimiz büyükçe bir dünya haritasını karatahtanın önüne açmış ve ‘Bana bu haritada Azerbaycan'ın yerini gösterecek olan var mı?’ diye sormuştu. Sınıfta sadece iki öğrencinin parmağının kalktığını görünce acı acı gülümseyen öğretmen ‘Yazık’ demişti sadece... ‘Yazık!’
Ondan bir yıl öncesinde, 1977'de, o fırtınalar koparan ‘Güneş Ne Zaman Doğacak’ filmine gitmiş ve iki karakter nezdinde, ülkemize sığınan Azerbaycanlı soydaşlarımızın Sovyetlere iadesini üzüntü ve öfke içinde seyretmiştik.
Yine 12 Eylül 1980 darbesinden önceki dönemde, duvarlara asılan ‘Esir Türklere Hürriyet’ afişlerinde, o demir parmaklık arkasındaki temsilî soydaşımızın yüzünden yansıyan hüznü ve acıyı görüp ‘Aa, Türkiye dışında da Türkler mi varmış!’ diye şaşırıp kalanlara, sınırlı da olsa bilgimiz dâhilinde, milyonlarca soydaşımızın Sovyet, Çin ve Bulgar emperyalizmi ve mezalimi altında bulunduğunu anlatmaya çalışırdık.
Sadece belirli bir ideolojik kitlenin ilgisi ve bilgisiyle sınırlı ‘Esir Türkler’ meselesi, her ne kadar 12 Eylül darbesinin akabinde unutulur gibi olduysa da önce 1989'da Berlin (Utanç) Duvarı'nın, ardından da 1991'de Sovyetler Birliği'nin yıkılmasıyla birlikte Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanması, ‘Aa, Türkiye dışında da Türkler varmış!’ şaşkınlığını bir defa daha yaşattı uyuşuk zihinlere.
1944'teki o meşhur ‘Türkçülük-Turancılık’ davasında ‘sanık’ların ‘ırkçılık’ yapmakla suçlanıp tabutluklara reva görülmelerini müteakiben milletin şuurundan silinmeye çalışılan fakat şuuraltından koparılıp atılamayan ‘DışTürkler’ meselesi, her daim Türk milliyetçilerinin ilgi alanında olmuştur. Atatürk, o takdire şayan uzak görüşlülüğüyle ‘Merak etmeyin, gün gelecek Sovyetler Birliği dağılacak’ demiş ve fakat hem kendi döneminde hem de sonraki dönemlerde bu öngörü (kehanet değil), çok fazla ciddiye alınmamıştı. Öyle ki, 1991'de Gorbaçov'un istifasıyla birlikte Sovyetler Birliği'nin dağılması, dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de bir süre şaşkınlığa sebebiyet vermiş; adeta böyle bir şeye inanılmamıştır. Türkiye'nin de o dönemde nasıl hazırlıksız yakalandığı ve sonraki süreçte nasıl yanlış adımlar attığı ayrı bir tahlil konusudur.
(İnternetten alıntıdır)

KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI:

15 Temmuz 1974 tarihinde, EOKA-B tedhiş ve cinâyet örgütünün 39 yaşındaki lideri Nikos Sampson, Kıbrıs’ta hükümeti deviren bir darbe yaptı. Kıbrıs Rum Cumhuriyeti kurduğunu açıklayarak kendisini Makarios’un yerine cumhurbaşkanı ilan etti ve Kıbrıs Türklerine katliam uygulamaya başladı. Bunun üzerine Ecevit-Erbakan koalisyon hükümeti, Kıbrıs’a askerî müdâhale kararı aldı. Hârekât, Zürih ve Londra antlaşmalarının 4. Maddesine dayanılarak başlatıldı, 14 Ağustos'ta Türk Birlikleri'nin başşehir Lefkoşa'ya girmesiyle sonuçlandı. Harekât sırasında Türkiye’ye en büyük destek, Muammer Kaddafi yönetimindeki Libya’dan geldi. Pakistan da mühimmat ve sağlık malzemesi gönderdi.

Harekâtın bilançosu:

Türk Silahlı Kuvvetleri 415 Kara, 65 Deniz, 5 Hava, 13 Jandarma olmak üzere toplam: 498 şehit ve 1.200 yaralı vermiştir. Kıbrıs Türklerinden 70 mücahit, sivil halktan 270 vatandaşımız şehit oldu, 1.000 yaralandı. Kıbrıslı Rumlardan ve Yunanlılardan 4.000 ölü, 12.000 yaralı vardır.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nda en acı kaybımız, Kocatepe isimli savaş gemimizin, kendi uçaklarımız tarafından yanlışlıkla bombalanarak batırılması olmuştur. Adatepe ve Mareşal Fevzi Çakmak muhripleri ise bu saldırıda ağır yara aldılar ve Anadolu yönüne kaçarak, batmaktan kurtuldular.
Kıbrıs’a çıkarma yapmış olma başarısının oluşturduğu memnuniyet havası gölgelenmesin diye olmalı, olayın soruşturması yapılmadı veya yapıldı da alınan sonuçlar karartıldı.
Birleşmiş Milletler Teşkilatı ve Avrupa Konseyi bu harekâtı ‘işgal’ olarak değerlendirdi. Bu değerlendirmeler sebebiyle Türkiye’ye, uzun yıllar süren silah ambargosu ve ekonomik yaptırımlar uygulandı. Fakat Kıbrıslı soydaşlarımızın can ve mal güvenliği sağlandı. 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983'te ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Türkiye’nin müdahalesi ile Nikos Sampson’un yaptığı darbe de önlendi, Makarios, Türkiye’nin müdâhalesi sâyesinde Cumhurbaşkanlığı makamına geri dönme imkânı buldu.

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ

Kıbrıs, 9.250 Km2 yüzölçümü ile Akdeniz’in Sicilya ve Sardunya’dan sonra üçüncü büyük adasıdır. Türkiye’ye Anamur’dan 71 kilometre, Suriye’ye 100, Mısır’a 400, Yunanistan’a 800 kilometre uzaklıktadır.
Ada tarih boyunca; Asur, Mısır, İran ve Roma devletlerinin hâkimiyeti altında bulundu. 650 yılında Müslüman Araplar Kıbrıs’ı vergiye bağladılar. Bizans ile temasa geçtikleri öğrenilince 653 yılında fethedilip Arap yönetimi altına alındı. Suriye civarından Müslmanlar getirilip yerleştirildi. Arap hâkimiyeti 300 yıl devam etti. 969 yılında Bizans tarafından zaptolundu. 1190 yılında, İtalya’nın orta kesiminde yaşayan eski bir halk olan Latinler geldiler. 1343 yılında Rodos şövalyeleri, 1426’da Mısır Memlükleri, 1489’da Venedikliler, 1571 yılında Osmanlı Devleti Ada’ya hâkim oldu. 1878 yılında, mülkiyeti Osmanlı Devleti’ne ait olmak şartıyla Ada’nın yönetimi İngiltere’ye verildi. İngiltere, Osmanlı Devleti’nin zayıflamasından yararlanarak 5 Kasım 1914’te Kıbrıs’ı resmen ilhak etti. Bu tarihten sonra Ada’ya Yunanistan’dan çok sayıda Rum getirilerek yerleştirildi.
1950’den sonra Yunanistan, Ada’yı ilhak edebilmek için EOKA terör örgütünü kurdu. Bu örgüt, hunhar cinâyetlerle Türkleri katletti. 1959 yılındaki Zürih ve Londra antlaşmalarından sonra 16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Makarios Cumhurbaşkanı, Fâzıl Küçük yardımcısı oldu. Türklerin can ve mal güvenliği sağlanamadığından 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye Kıbrıs’a asker çıkardı. 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Cumhuriyet Ada’nın % 36’sını kapsar. Yüzölçümü 3.355 Km2’dir. 2013 yılındaki nüfusu yaklaşık 300.000’dir. Avrupa’nın demokrasi ölçülerine uygun 50 üyelik Millet Meclisi vardır. Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 4’er yıllık 5 dönem hâlinde 2005 yılına kadar görev yaptı. 2005 yılında yapılan seçimde Türkiye yönetiminin üstü kapalı isteği üzerine aday olmadı. Bir dönem Mehmet Ali Talat Cumhurbaşkanı olduktan sonra, hâlen Rauf Denktaş döneminin başbakanlarından Dr. Derviş Erol bu makamdadır.
Nârenciye ve diğer tarım ürünleri ile turizm ve maden gelirlerinden oluşan bütçesi, Türkiye’den takviye edilmektedir.
Kıbrıs’ın çok zengin bir tarihi, tamamı Türkler tarafından inşa edildiği halde pek çoğu Kıbrıs’ın Rum kesiminde kalan muhteşem mimarî eserleri vardır. Lefkoşe’nin merkezinde ve en yüksek tepesinde yer alan Selimiye Camii, Sultan İkinci Mahmud Han tarafından yaptırılan kütüphâne, Haydar Paşa Camii, Yeni Cami, Ömeriye Camii, Laleli Camii ve Çeşmesi, Bayraktar Camii, Turunçlu Camii, Arap Ahmed Paşa Camii, Pirî Paşa Camii, Lefke Camii, Aziziye Tekkesi, çok sayıda türbeler, medreseler, hanlar, çarşılar, hamamlar, Lala Mustafa Paşa Camii, Su Kemeri ve Peygamber Efendimizin Halası’nın Türbesi gibi eserler, Kıbrıs’ın kültür zenginliklerinden bâzılarıdır.