EDEBİYAT SANATI VE BİLİMİ
‘Edebiyat nedir?’ sorusuna yüzyıllar boyunca değişik cevaplar verilmiştir. Gerçekten de edebiyat nedir? Bir söz, bir dil etkinliği midir? Nasıl ve neden başlamıştır? İnsan ve toplum hayatındaki yeri nedir? Şüphesiz bu soruları daha da uzatabiliriz.
İsmail Çetişli’nin Akçağ Yayınevi tarafında 2011 yılında yayımlanan ‘Edebiyat Sanatı ve Bilimi’ adlı eseri bütün bu sorulara cevap arayan nitelikte bir eserdir. Pamukkale Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan yazarın, söz konusu eseri, genel hatları itibariyle üç ana bölüm hâlinde tertip edilmiştir.
Eserin birinci bölümünde yazar, ‘Estetik ve Sanat’ başlığı altında, güzel ve güzellik, insan ve sanat, sanatkâr ve estetik konuları üzerinde durmuştur. Yazar sanat olgusundan bahsedebilmek için üç temel unsuru şart koşar. Bunlar, ‘sanatkâr, eser ve okuyucu - dinleyici’dir. Bu bölüm diğer bölümlerin temelini oluşturacak bir giriş niteliğindedir. Güzel nedir, insanın hayatında sanatın yeri ve önemi, sanatkâr kime denir, estetik nedir, sorularına cevap arayan yazar, konuyla ilgili şu ifâdeleri kullanır: ‘Kabul etmek gerekir ki, güzel ve güzellik, temelini insanda bulur. Çünkü onu önce gören, duyan, hisseden, sezen, algılayan; daha sonra takdir eden, hayran ve âşık olan; en sonunda da ondan hoşlanan ve haz alan varlık insandır.’
Eserin ikinci bölümünde ise yazar; ‘Edebiyat Sanatı’ başlığı ile ‘Edebiyat Eserinde Muhteva, Yapı, Dil, Üslup’, ‘Edebiyatın Mâhiyeti ve Nitelikleri’, ‘Edebî Dil’, ‘Edebiyatın İşlevi’, ‘Edebiyat-Felsefe İlişkisi Üzerine’, ‘Sanatta İdeolojik Körlük’, ‘Bir Yazarın İdraki ile Sanat ve Edebiyat’, ‘Küreselleşme Ortamında Edebiyatta Süreklilik’, ‘Edebiyatta Değişme ve Edebiyat Akımı Olgusu’, son olarak ‘Sanat ve Edebiyat Üzerine Bir Söyleşi’ şeklindeki alt başlıklarla, edebiyat nedir sorusuna cevap buluruz. Bu bölümde ‘üslup’ konusuna geniş yer veren yazar, üslup yaklaşımına farklı bir bakış açısı getiriyor. Üslubun, sadece muhteva, yapı ve dil gibi müstakil varlığı olan birer unsur olmadığını, bu üç unsurun sentezinden doğan ve adına edebiyat denilen estetik bir bütünden mevcut olduğunu ifade ediyor.
Kitabın bu bölümünde, çeşitli yazarların tanımları ve görüşleriyle de edebiyat, edebiyatın mâhiyeti ve diğer alanlarla ilişkileri hakkında mukayese etme imkânı bulunuyor.
Eserin son ve ‘Edebiyat Bilimi’ başlıklı ana bölümünde önce edebiyat bilimi’, edebiyat biliminin alt dalları; ‘Edebiyat Tenkidi, Tahlili, Teorisi’, ‘Karşılaştırmalı Edebiyat’, ‘Edebiyat Sosyolojisi’, ‘Edebiyat Eğitimi’, ‘Edebiyat Eğitiminde Edebî Metnin Yeri ve Anlamı’ ve ‘Edebiyat Biliminin Kaynakları’ndan bahsediliyor. Bu bölümde bu bilim dalı aydınlatılmaya çalışılıyor.
Edebiyat bilimi nedir, bünyesinde neler barındırır, çalışma alanı nelerdir, sorularına cevap arayan yazar; edebiyat bilimi için; ‘Edebiyat metinlerini açıklamak, aydınlatmak, yorumlamak yolu ile edebiyat hayatının biçimlenmesine katkıda bulunan akademik faaliyet’ şeklinde bir târif sunuyor.
Söz konusu bölümde ayrıca edebiyat biliminin alt dallarının tanımları yapılmış ve mâhiyetleri, yapıları, üslupları gösterilmeye çalışılmıştır. Yazar, eserinin sonunda edebiyat eğitiminin ne mânâ ifade etmesi gerektiğini genel olarak şöyle ifâde ediyor: ‘Edebiyat eğitimi; ne keyfi ve rastgele bir öğretim faaliyeti ne soyut bilgilerin ezberletilmesi ne de tarih ve dil dersidir. Edebiyat eğitimi; sanatkârın dil malzemesiyle hayat verdiği estetik değeri hâiz edebî metni, varoluş maksadı doğrultusunda anlama - anlamlandırma, duyma - duyurma, sezme - sezdirme üzerinde duran bir sanat eğitimidir.’ 
Yazar, edebiyat eğitimi ve edebiyat biliminin kaynaklarını da açıklayarak bu bölüme son veriyor.
İsmail Çetişli tarafından hazırlanan ilim âleminin istifadesine sunulan bu çalışma, Türk kültür ve tarihine hizmet edeceği muhakkaktır. Başta edebiyat araştırmacıları olmak üzere, edebiyat öğretmenleri ve öğrencilerinin; estetikçi ve akademisyenlerin okuyabileceği başucu niteliği taşıyan bir eser. Yazarın edebiyat ve sanata dair daha nice eserler kaleme alması ümidiyle...
14 X 20 santim ölçülerinde, 389 sayfalık kitap, Ankara’da 2011 yılında yayınlandı. 
AKÇAĞ BASIM YAYIM PAZARLAMA ANONİM ŞİRKETİ:  Tuna Caddesi Nu: 8/1 Kızılay-Ankara. 
Telefon: 0.312-432 17 98 
Belgegeçer: 0.312-432 28 52 
www.akcag.com.tr


Prof. Dr.  İSMAİL ÇETİŞLİ
23 Ekim1955 tarihinde Denizli iline bağlı Tavas ilçesinin Akyar Köyü’nde doğdu. İlköğrenimini Akyar Köyü İlkokulu’nda,1961-1966 yıllarında, orta öğrenimini Denizli ve Isparta İmam-Hatip liselerinde 1969-1976 yıllarında, yüksek öğrenimini ise Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde 1976-1980 yıllarında tamamladı.  
Meslekî hayatına Ankara’nın Polatlı İlçesi’nde İmam-Hatip Lisesi edebiyat öğretmeni olarak 1980 yılında başlayan Çetişli, dört yıllık öğretmenlikten sonra 1984’te Fırat Üniversitesi’ne araştırma görevlisi olarak girdi. Servet-i Fünûn’da Mensûr Şiir isimli çalışmasıyla 1986 yılında yüksek lisansını, Memduh Şevket Esendal -İnsan ve Eser- isimli çalışmasıyla da 1989’da doktorasını tamamladı. 
Prof. Dr. İsmail Çetişli, 1990’da yardımcı doçent, 1995’te doçent, 2001’de de profesör oldu. 2001 yılında Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne tâyin edildi. Çalışma hayatına hâlen bu üniversitede devam etmektedir.
Evli ve iki çocuk babası olan Prof. Dr. İsmail Çetişli’nin yayınlanmış kitapları: 
1- Memduh Şevket Esendal, (Kültür Bakanlığı Yayını, 1991) 
2- Memduh Şevket Esendal -İnsan ve Eser-, (Kardelen Kitabevi, 1999)
3- Memduh Şevket Esendal, (Akçağ Yayınları, 2004)
4- Batı Edebiyatında Edebî Akımlar, (Akçağ Yayınları, 1997/2012, 13. baskı)
5- Batı Edebiyatında Akımlar: (Açıköğretim Fakültesi Yayını, 2009/2010, 2. baskı)
6- Cahit Külebi ve Şiiri, (Akçağ Yayınları, 1998/2012, 2. baskı)
7- Metin Tahlillerine Giriş / 1 Şiir, (Akçağ Yayınları, 1999/2010, 5. baskı)
8- Metin Tahlillerine Giriş / 2 Hikâye-Roman-Tiyatro, (Akçağ Yayınları, 1999/2009, 2. baskı) 
9- Halit Ziya Uşaklıgil, (Şule Yayınları, 2000) 
10- İkinci Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı, (Ortak, Akçağ Yayınları, 2007)
11- Edebiyat Sanatı ve Bilimi, (Akçağ Yayınları, 2008/2011, 2. baskı) 
12- Türk Şiirinde Hz. Peygamber (1860-2011), (Akçağ Yayınları, 2012) 
13- Cumhuriyet Dönemi Türk Nesri, (Ortak, Açıköğretim Fakültesi Yayını, 2012)
14- Şiirimizde Hz. Peygamber ve Gül (1860-2011), (Akçağ Yayınları, 2012)  DERKENAR


DERKENAR
EDEBİYAT HAKKINDA…
Edebiyat, güzel sanatların; sözle yapılan, malzemesi dil (lisan) olan bir dalıdır. Arabça edeb kelimesinden türemiştir. Edeb; bir toplumda örf, âdet ve kaide hâlini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan bir terimdir. Bu terimin, iyi bir eğitimle kazanılmış karakter disiplini, takdir edilmeye değer hareketler, toplum içinde çeşitli kesimlerin birbirlerine karşı takınmaları gereken ve daha sonra ‘âdâb-ı muâşeret’  denilecek olan medenî ve ahlakî davranış tarzlarıve bu hususlarda gerekli olan pratik bilgiler hakkında kullanılmaktadır. 
Günümüzdeki ’görgü kuralları’ olarak ifâde edilmekte ise de, bu ifâde, ‘edeb’ kelimesinden gelen ‘âdab-ı muâşerek’ teriminin derinliğine sâhip değildir. Edeb kelimesi gücünü, din olgusundan ve toplum kültüründen, ahlakından alır. Görgü kuralları ise, beşerî ilişkilerdeki nezâket kaidelerine dayalıdır. Yemek masasında çatalın, bıçağın nereye konulacağı, yaşlılara ve bayanlara yol ve yer verileceği, aralarında yeterli ölçüde yakınlık ve samimiyet yoksa, bir bay ile bir bayanın karşılaşması hâlinde ilk önce erkeğin selam vermesinin doğru olmayacağı gibi hükümler ihtiva etmektedir. 
Dilimizde edebiyat kelimesinin edeb kökünden gelmesi tesadüfî ve anlamsız değildir. Asrımıza kadar gerek Avrupa’da, gerek bizde edebiyatın insanlara iyiyi, doğruyu, güzeli telkîn ve tebliğ etmesi beklenmiş; kötüyü, yalanı, yanlışı, çirkini, bayağıyı tasvir ve telkîn eden eserler tepki ile karşılanmıştır. Edebiyat kavramının kökünde ve aslında terbiye, güzel ahlâk, iyi davranış, kibarlık, zerâfet, utanma, hayâ gibi yüksek değerler vardır. Söz, yalnız insanlara mahsus bir Allah (cc) vergisidir. Edebiyat da insanı, diğer yaradılmışlardan farklı, üstün ve şerefli kılan bu bağışın zirvesini teşkil eden, diğer güzel sanatlar gibi, yine insana mahsus yüksek bir mânevî meşguliyet ve faaliyet sahasıdır. İnsanın şeref ve yüceliğinden doğar, insan şerefini yükseltir; insana ve onu kuşatan her şeye sevgiyi, saygıyı dile getirir.
Devirler boyunca meydana gelen dinî, felsefî, siyâsî, sosyal, estetik psikolojik, ekonomik değişmelere, oluşlara bağlı ve paralel olarak edebiyatta da değişmeler, farklı anlayışlar ortaya çıkmıştır. Bunlara ‘edebî akımlar’ denir. Hümanizm, klasizm, romantizm, realizm, natüralizm, parnasizm, ekspresyonizm, dadaizm, fütürizm, empesyonizm, sürrealizm, egzistansiyalizm… gibi. 
Bizde ise; dîvan edebiyatı, tanzîmat edebiyatı, servet-i fünûn edebiyatı, fecr-i âtî, millî edebiyat, beş hececiler, sosyal gerçekçiler, ikinci yeni gibi edebî topluluklar ve bunların temsîl ettiği farklı anlayışlar görülmüştür.
Edebiyat, bir san’at dalı olduğu gibi, bir ilimdir.  Bu sanatın kurallarını öğretir, edebî eserleri inceler. Edebiyat kavramı etrafında geçen bütün kavramları; türleri, şekilleri, akımları, sanatları anlatır, öğretir. ‘Edebiyat kitabı’, ‘edebiyat dersi’, ‘edebiyat öğretmeni’ derken kelimeyi bu anlamda kullanmış oluruz. Edebiyat târihi, bir milletin edebî geçmişini, edebiyatının târih içindeki gelişmesini inceleyen, ilimdir. Medeniyet târihinin bir dalını oluşturur. Edebiyat bilgisi ile târih bilgisi, edebî şahsiyetlerin, sanatkârların biyografileri, içinde yaşadıkları târîhî ve sosyal .şartların, çevre özelliklerinin değerlendirilmesi ve doğrudan doğruya edebî eserlerin incelenmesi, tahlil ve değerlendirilmesi edebiyat târihinde bir arada kullanılır. Sözlü müzik ile edebiyat arasında da güçlü bir bağ vardır.  O konu, ayrı bir yazıda ele alınacaktır. 

KUŞBAKIŞI:
UNUTANLAR, UNUTTURULANLAR VEYA HATIRLAYAMADIKLARIMIZ
‘Yedi kişiydiler, yüreği vatan sevgisiyle çarpan, coşkulu, heyecanlı, ölüme meydan okuyan yedi gözü pek ve kararlı adam. İsimlerini, üniformalarını, meslekî kıdemlerini ve sevgi dolu yürek bağlarını geride bırakıp, maske isimler ve maske mesleklerle bir meçhule gönüllü oldular. Kıbrıs Gazisi Emekli Yarbay Atilla Çilingir eserinde diyor ki: 
Çatık silahların gölgesinde, Kur’an-ı Kerim’e, Bayrağa ve Silaha el basıp, dâvâ için ölümüne yemin ettiler: 
‘Kıbrıs Türkünün yaşayış ve hürriyetine; canına, malına ve her türlü an’ane ve mukaddesatına, her nereden ve kimden olursa olsun vâki olacak tecâvüzlere karşı koymak için kendimi Türk milletine adadım. Ölüm dahi olsa verilen her vazifeyi yapacağım. Bildiğim, gördüğüm, işittiğim ve bana emânet edilen her şeyi canımdan aziz bilip, sonuna kadar muhafaza edeceğim. Gördüklerim, işittiklerim, hissettiklerim ve bana emânet edilenleri hiç kimseye ifşa etmeyeceğim. İfşaatın bir ihânet sayılacağını ve cezâsının ölüm olduğunu biliyorum. Yukarıda sıralanan hususları harfiyen tatbik edeceğime, şerefim, namusum ve bütün mukaddesatım üzerine söz verir ve ant içerim...’ 
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin temeli bu yeminle 1 Ağustos 1958’de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)înin kurulmasıyla atılmış oluyordu. Ve ‘Şâhinler Yılı’ başlamıştı. 
OTOPSİ YAYINLARI: Salkım Söğüt Sokağı Nu: 9 Keskinler İş Merkezi Daire: 609 Cağaloğlu, Eminönü, İstanbul. 
Telefon: 0.212-575 70 78
Belgegeçer: 0.212-575 70 80 
e-posta: [email protected]   
www.otopsiyayinlari.com   


ALLAH’IN VELİ KULLARI/EVLİYALAR  
Somuncu Baba, bir gün fırına ekmeklerini sürdü. Pişmesini beklerken, yanına Padişah Yıldırım Bayezid Han’ın damadı Seyyid Emir Sultan geldi. Elinde bir çömlek vardı. ‘Selamün aleyküm baba!’ Dedi. O da; ‘Ve aleyküm selam’ diyerek birbirlerine bakıştılar. Başka hiçbir kelime konuşmadan tanıştışlar. Emir Sultan, elindeki yemek çömleğini Somuncu Baba’ya verip, içindekinin pişirilmesini rica etti. Somuncu Baba, kabı alıp fırının ağzından içeri sürmek istediyse de, çömleği fırına sokamadı. Bir daha denedi, yine olmayınca, Emir Sultan’a döndü ve ‘Anladım ki, bu çömleği fırına sen süreceksin!’ dedi. Emir Sultan; ‘Peki’ diyerek çömleği aldı ve fırının gözünden içeri rahatlıkla sürdü. Fakat fırında hiç ateş yoktu. Somuncu Baba fırının ağzını kapattıktan sonra; ‘Birazdan pişer bekleyiniz’ buyurdu. Bir müddet bekledikten sonra kapak açıldı. Fırında hiç ateş olmadığı halde yemeğin piştiğini gören Emir Sultan, Somuncu Baba’nın büyük velilerden olduğunu anladı. Orada tasavvuf üzerinde bir miktar sohbet ederek dost oldular.
Hikmet Koray’ın kaleme aldığı 13,5 X 21 santim ölçülerinde 352 sayfa hacimle 2014 yılında yayınlanan eserde, buna benzer menkıbeler anlatılmaktadır.  
NEDEN? KİTAP: İncirli Caddesi Nu: 17/D Akyüz İş Hanı Bakırköy, İstanbul. 
Telefon ve Belgegeçer: 0.212-572 07 10 
e-posta: [email protected]  //  www.nedenkitap.com  


ŞEVKET RADO’YA MEKTUPLAR
Türk şiirine ‘Garip Hareketi’ ve sonrasıyla çıkışlar ve yükselişler sağlayan üç büyük şairin; Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat Horozcu ve Melih Cevdet Anday’ın şair, yazar, gazeteci ve yayıncı Şevket Rado’ya yazdığı mektuplar, ilk defa kitap olarak yayınlanıyor. Mektuplarda bilinmeyen, birçoğu yanlış bilinen olaylar, özel fotoğraflarla birlikte yer alıyor. 
Emin Nedret İşli’nin yayına hazırladığı kitap, 17 X 23 santim ölçülerinde, 72 sayfa olarak Ağustos 2014’te yayınlandı. 
YAPI KREDİ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK:  İstiklal Caddesi Nu: 161-161/A Beyoğlu 34433 İstanbul. 
Telefon: 0.212-252 47 00 Belgegeçer: 0.212-293 07 23 
www.ykykultur.com 
e-posta: [email protected]  KISA KISA/ 

KISA KISA…
1- SANCI: Emine Işınsu. Elips Kitap. 
2- TAŞI KİM ATACAK? Dilek Kartal. Dedalus Kitap
3- HAZAR BÖLGESİNDE 1.000 YIL: Lev Gumilev’den Türkçe’ye çeviren: Dr. Ahsen Batur. Selenge Yayınları)
4- İSTANBUL DEPREMLERİ: Orhan Sâkin. Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış.
5- İRFAN VE İNSAN: Ahmet Kabaklı. Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları.