DOĞUDAN BATIDAN HİKÂYELER

Târih boyunca değişik dergi ve/veya gazetelerle yayın dünyasına mensup sivil toplum kuruluşları, ‘En Güzel Aşk Hikâyesi’ seçmek maksadıyla anketler düzenlemişlerdir.
İngiliz Yazar William Sharespeare (1564-1616) tarafından 1623’te yayınlanan tiyatro eseri ‘Antonius ve Kleopatra’ muhteşem bir aşk hikâyesi idi. 1963 yılında çevrilen ve başrol oyuncuları Elizabeth Taylor ile Richard Burton arasında, evlilikle neticelenen büyük aşkın doğuşuna yol açmıştı. 
(1749-1832) yılları arasında yaşayan Alman Yazar Goethe’nin, 1774 yılında 25 yaşında iken yazdığı  ‘Genç Werther’in Acıları’ yayınlandığında Almanya’da ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde fırtınalar koparmıştı.
Her iki, hatta birincisinin ürünü olan Taylor-Burton aşkı hesaba katılırsa üç aşk hikâyesi de, intiharlar ve alkollü hayatlar sebebiyle bizim kültürümüzün uzağında idi. Buna rağmen kitaplar okuyucu buldu, konuşuldu ve derin izler bıraktı.
Fransız yazar Abbe Preuvost’un yazdığı ‘Manon Lescaut’ romanı, 18. yüzyıl romantizminin aşk romanları içinde en üst sıralarda yer alır. Puccini ve Massenet'nin aynı adlı operalarının temelini oluşturan bu roman 6 ayrı filme konu olmuştur.
Senaryosunu Erich Segal’in yazdığı, Ali MacGraw ve Ryan O’Neal’in başrollerini paylaştığı,  ‘Lowe Story / Aşk Hikâyesi’ adlı film, 1970 yılında çevrildi ve aylarca kapalı gişe oynadı. 10 yıl boyunca, ‘en güzel aşk hikâyesi’ listelerinde yer aldı.
Kırgızistan Türklerinden Cengiz Aytmatov’un (1928-2008) ‘Cemile’ isimli hikâyesi, 1958 yılında yayınlandı. Fransız yazar Louis Aragon tarafından Fransızcaya çevrildi. Aragon ‘Cemile’nin ‘Dünyanın En Güzel Aşk Hikâyesi’ olduğunu yazdı. Bu sıfat, kitap ile bütünleşti.
Tanınmış İngiliz romancı Rudyart Kipling (1865-1936), ‘Dünyanın En Güzel Aşk Hikâyesi’ başlıklı bir hikâye yazmıştı. Fakat bu isim, kitabın satış şansını artırmak için ‘olta’ olarak kullanılmıştı.
Diyeceğim o ki; dünyanın en güzel aşk hikâyeleri, geniş kapsamlı incelemeler yapmaya müsâit bir mevzudur.
Uzun yıllar Kırgızistan’da kalan Özer Ravanoğlu, Cengiz Aytmatov ile aynı havayı teneffüs etmiş olmaktan aldığı ilham ve güçle, 2016 ve sonrasındaki 5-8 yıllarda ‘Dünyanın en güzel aşk hikâyesi’ olarak okunacak bir kitap yazdı: ‘Doğudan Batıdan Hikâyeler’…
Özer Ravanoğlu, okyanusların derinliklerinden cevher çıkaran dalgıçlar gibi Türkün ruh derinliklerine, kültür dünyasına dalmış, topladığı incileri, gönül tezgâhında işleyerek okuyucuya sunmuş.
12 X 19 santim ölçülerinde 239 sayfalık kitabın 31-113 numaralı sayfalarını dolduran ‘Bir Aşk Masalı’ isimli hikâye, gerçekten emsallerine ancak masallarda yaşanacak kadar destansı bir yapıya sâhip. Bize hiç uzak değil. Hatta, okuyucuya ‘ben de buna benzer bir aşk hikâyesi yaşadım…’ veya ‘… buna benzer yaşanmış hikâyeyi daha önce de dinlemiştim…’ dedirtecek kadar bizden… Hikâyenin kahramanları Bahtıgül, Mirlan, Gülmira, Bakıt… onların anneleri, kardeşleri… çok yakından tanıdığımız insanlar gibi. Hikâyedeki bütün kahramanlar incecik kristal bardaktaki damıtılmış suların parlaklığı ve duruluğunu hatırlatıyor. Bakıldığında içini de arkasındaki eşyayı da görmek mümkün. Sevince tam seven, ölesiye seven, ‘insanoğlu her an yardıma muhtaç duruma düşebilir. O halde her an yardıma hazır olmalı’ sözünü kendisine düstur edinen, tanıdığının ve sevdiği insanın derdini kendi derdi olarak kabul eden; pırlantayı, yakutu, elması bile kıskandıracak değerde insanlar… Onlar, dünyanın en güzel aşk hikâyesinin kahramanı veya o aşkın önünde saygı ile eğilen şâhitleri…
‘Doğudan ve Batıdan Hikâyeler’, Özer Ravanoğlu’nun ilk kalem denemesi değil. Fakat ilk kitabı. O bir halk filozofu, iyi bir gözlemci ve tahlil kabiliyetine sâhip.
Kitabın diğer sayfalarında yer alan 22 hikâye de sıkılmadan kolayca ve zevkle okunuyor. Otobüs durağında dilenen iki dilenciden birine iyi, diğerine kötü davranın kalantor giyimli, keskin bakışlı adamın söyledikleri, okuyucuyu da, daha iyi bir gözlemci olmaya yönlendiriyor:
Keskin bakışlı adam bir sır veriyormuş gibi bana döndü, biraz da bana doğru eğilerek, ‘Bu gelenlerin ikisini de tanıyorum. Çünkü ben de aynı meslektenim. Ben iki apartman diktim ve mesleği bıraktım. Bu birinci gelen var ya, o adam bu mesleğe yeni başladı. Fakat ikinci gelen çok açgözlü bir adam. Dört tane apartmanı var. Aşağı yukarı on, oniki bin lira civarında aylık kira geliri sâhibi. Hâlâ da devam ediyor, ne kadar açgözlü bir adam. Ona öfkem bu yüzden…’ derken bile hâlâ öfkeliydi.
Ravanoğlu hayatını Türk dünyası ülkelerinin, kanser mikrobundan daha öldürücü Komünizm illetinden kurtulmasına adamış bir idealist. Soydaşlarımızın Komünist rejimden kurtulurken kapitalist sistemle iki kat daha Komünistleşmelerinden endişe ediyor. Onun için gözlemliyor, onun için hassas ve dikkatli. Hıristiyan misyonerlerin gayretleri, Diyanet İşleri Başkanlığının görevlendirdiği elemanların imkânsızlıklar sebebiyle yetersiz kalışları O’nu kahrediyor. Bir dağ köyündeki ilkokulda yapılan yılsonu müsâmeresinde, Kırgız öğrencinin Türkiye Türkçesiyle okuduğu Necip Fâzıl’ın ‘Sakarya’ şiirine ağlayan Kırgız ihtiyarlarıyla birlikte gözyaşı döküyor.
‘Doğudan Batıdan Hikâyeler’de yalnızca hüzün yok. ‘Efe Mehmet’ (s: 166-171) güldürüyor, ‘Picasso’ (s: 172-175) kahkahalara boğuyor. ‘Necip Bey’i okurken vücudunuzun en hassas yerinin kerpetende sıkışması gibi acı duyuyor buna rağmen yüzünüzdeki tebessüme engel olamıyorsunuz. (s: 158-161)
Tatlı su MHP’lileri! MHP’li geçinenlerle MHP’den geçinenler… ‘Vefasızlık’ başlıklı bölüm sizler için… (s: 177-182) 
ÖTÜKEN NEŞRİYAT:   
İstiklal Caddesi Ankara Han Nu: 65/3 Beyoğlu 34433 İstanbul.  Telefon: 0.212-251 03 50  Belgegeçer: 0.212-251 00 12 www.otuken.com.tr  e-posta: [email protected] 


ÖZER RAVANOĞLU:


1938 yılında Silifke'de doğdu. İlkokula Silifke'de başlayıp, Adana'da tamamladı. Ortaokul'u Adana'da bitirdiği sonra başladığı lise eğitiminden İstanbul Vefa Lisesi diplomasını aldı. 1963 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'ne bağlı Maçka Teknik Okulu'ndan mezun oldu. 1963-1964 yıllarında Elektrik İşleri Etüt İdaresi'nde; 1966-1967 yıllarında İstanbul Yol, Su, Elektrik Müdürlüğü'nde mühendis; 1968'de Adana Elektrik İşletmesi’nde Fen İşleri Müdür Yardımcısı olarak çalıştı.
EMSA A.Ş.'de beş yıl çalışarak, sanayi projelerinin yapılmasına katkıda bulundu ve EMSA Export A.Ş.'de ithalat-ihracat işlerini idâre etti. 1968'den 1980 yılına kadar siyasetle aktif olarak meşgul oldu.
İstanbul Milliyetçiler Derneği’nde ve Türk Ocakları Genel Merkezi'nde muhtelif görevlerde bulundu. 1994 yılından itibaren Kazakistan ve Kırgızistan'da çalıştı. Türk Yurdu ve Kardeş Kalemler dergilerinde bazı yazıları ve hikâyeleri yayımlandı. 2011 yılından beri AVRASYA Yazarlar Birliği üyesidir.


DERKENAR:


TÂRİHÎ ROMAN:


Edebiyatın nesir tarzında bir türü olan roman, yaşanmış veya yaşanması mümkün olan hâdiseleri anlatan uzun hikâyedir. Edebî türlerin en yenilerindendir. Gelişmesi devam etmektedir. Gelişmesinin tamamlanması da mümkün değildir. Çünkü romanda mühim miktarda hayal gücünden faydalanılmaktadır. Hayal gücüne sınır koymak mümkün değildir.
Târihî romanlarda mevzu, târihî hâdiselerdir. Roman yazarı, târihî hâdiseler ve kahramanlarla alakalı bilgilerde, romanın okuyucuya câzip gelmesini temin maksadıyla değişiklikler yapabilir. Ancak yazar, asıldan ve özden uzaklaşmamak mecburiyetinde olduğunu unutmamalıdır.
İlk târihî roman yazarı İngiliz Walter Scott’tur. (1771-1832) O’nun ‘Ivanhoe’ isimli romanı, ilk târihî roman olarak kabul edilir. Romanda, İngiltere Kralı Birinci Richard zamanındaki hâdisler anlatılır.
1841-1900 yılları arasında yaşayan Yahudi asıllı yazar Leon Cahun’un 1876 yılında yazdığı Gökbayrak isimli târihî roman, Türkler açısından mühimdir. 
İlk Türk romanı Şemseddin Sâmi’nin (1850-1904) yazdığı ‘Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ (Talat ve Fitnat’ın Aşkı) isimli eserdir.
İlk târihî Türk romanının, Ahmet Mithat Efendi’nin (1844-1912) yazdığı ‘Yeniçeriler’ olduğu kabul edilir. Nâmık Kemal’in (1840-1888) ‘Cezmi’ isimli eseri de aynı yıl yayınlanmıştır. Sonraki yıllarda: Ziya Şâkir (1883-1959), Turhan Tan (1886-1959), Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu (1901-1970), Nihal Atsız (1905-1975), Abdullah Ziya Kozanoğlu (1906-1966), Feridun Fâzıl Tülbentçi (1912-1982) ve Mustafa Necâti Sepetçioğlu (1930-2008) târihî roman yazarları arasında yer alır.  
Tarihi romanın edebî özelliğe sahip olması, eserin mevzu olarak aldığı hâdiselerin yaşandığı zamanın özelliklerin tam olarak açıklayabilmesine bağlıdır.
Son yıllarda târihî roman inşasında görülen modern sonrası-modern ötesi arayışlar târihî roman okuma zevkini mühim öçlüde azaltıyor. 
OĞUZ ÇETİNOĞLU

MİHRABAT YAYINLARI:   


Her yenilik, birçok güzelliği beraberinde getirir. Bâbıâli olarak bilinen yayın dünyasına yeni katılan Mihrabat Yayınevi, yerli ve millî özellikleri öne çıkaracak olan bir kültür kuruluşu olma iddiasında ve emelindedir. Arka planda Damla Yayın Grubu’nun yaklaşık 50 yıllık tecrübesini ve birikimini taşıyan Mihrabat Yayınları, değerlerimize hizmet etmek için İstanbul’un fetih gününde 29 Mayıs 2016 tarihinde kuruldu.
Mihrabat Yayınevi;  tarih, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında yayımlanacak kitaplarla medeniyet eksenli bir beyin fırtınası oluşturmak maksadıyla kuruldu. Büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın güzel deyişiyle ‘kökü mâzide olan âti’yi hedefliyor. Dünle bugünü, bugünle yarını birbirine bağlayan kuvvetli ve sağlam gönül köprüleri tesis etmeyi gaye ediniyor. Bugün yeryüzünde mazlumların, mâsumların ve mağdurların biricik sığınağı olan Türkiye’mizin irfanî duygu ve düşüncelerini aksettirmeyi ilke edinen bu neşriyat ile kültür ve yayıncılık sahasında da dünya milletleri arasında hak ettiğimiz yere geleceğimize inanıyor.
Son yıllarda Devlet olarak târihimizle barıştık, millet olarak ecdadımızı, mâzimizi okumaya, anlamaya ve sevmeye başladık. Şüphesiz bu çok önemli bir gelişmedir. Bu büyük buluşmada kültür yayıncılığının yeri ve rolü büyüktür. Mihrabat Yayınevi’nin kurucuları, bu hayırlı faaliyetlerin içinde olmak ve gelecekte hayırla yâd edilmek üzere tarihî eserlere ağırlık veriyorlar. Fakat târihin dışında diğer kültürel kitaplar da bu yayın faaliyeti içinde olacaktır.
Mihrabat Yayınlarının ilk 2 eseri, Câvit Ersen imzasını taşıyor. Câvit Ersen, Osman Yüksel Serdengeçti gibi 1980 öncesi Türkiye’mizde en çok okunan ve sevilen yazarlarımızdandı. Bugün ne yazık ki ismini edebiyat çevreleri bile tam mânâsıyla bilmiyor. Dolayısıyla Mihrabat Yayınları, Câvit Ersen’in eserlerini kültür hayatımıza kazandırarak büyük bir değerimizin yeniden hatırlanmasına vesile olurken geçmişle gelecek arasında mevcut olması gereken kültürel köprüyü kurmayı da hedefliyor.
Bâbıâli, muhteşem bir geçmişin merkezi olarak aslında kültür hayatımızın kalbi olmaya devam ediyor. Mihrabat, bu engin, derin ve renkli muhitte iyi, faydalı, hayırlı ve kalıcı çalışmaların içinde ve önünde olmaya devam edecektir. Eskilerin unutulmayan güzel sözleri vardır. Ve bu sözler mazide kitapların önsözlerinde yer alırdı. İşte o sözlerden birini hatırlatalım ve tekrarlayalım:
‘Gayret bizden, tevfik Allah’tan...
MEHMET NURİ YARDIM: Mihrabat Yayınları Yayın Yönetmeni

CAVİT ERSEN:


29 Mart 1921 târihinde Adana’da doğdu. İlk yazısı henüz 17 yaşındayken Yeni Adam Gazetesi’nde yayımlandı. Daha sonra İstanbul’a geldi, çeşitli gazete ve dergilerde muhabirlikten, şefliğe, yazıişleri müdürlüğünden başyazarlığa kadar hemen hemen her kademede çalıştı. Bütün görevlerindeki, gazete yazılarındaki temel hedefi ve biricik maksadı, mensubu olduğu aziz milletimizi anlatmak, birlikte yaşadığı insanlarımızın moral değerlerini yükseltmekti. Bu gaye ile gece gündüz demeden yazdı ve anlattı.
Kuva-yı Milliye Ruhu ile dolu bir ailenin evladı olan Cavit Ersen’in ilk millî eseri, ‘Çeteler’ adını taşıyor. 9 Ocak 1949 tarihinde Adana’da sahnelenen oyun, şehrin kahramanlık hikâyesini dramatize ediyor. Eser, ilk olarak Halkevi sahnelerinde oynandı.  Daha sonra Adana Şehir Tiyatrosu’nda ‘Taşkınlar Lokali’ ile ‘Melekler ve Şeytanlar’ isimli eserleri temsil edildi. Millî uyanışı aksettiren beş perdelik ‘Cephe Gerisi’ isimli eseri de aynı sahnede seyirciye sunuldu. 
Cavit Ersen, Muallim, Tel, Demokrat gazetelerinde çalıştı. Ardından Mersin Toros gazetesinde romanlarını tefrika ettirdi. Tefrika edilen romanları ‘Semiramis’ ve ‘Ruhsuz Gece’dir. Kitap olarak yayımlanan ilk romanı ise 1944’te çıkan ‘Günahkâr Sokaklar’ adını taşıyor. Romanda, Bizans entrikalarıyla, Nasyonal Sosyalizmin güçlü devrinde İstanbul’un açlık, perişanlık ve fuhuş içinde yaşadığı bir dönemde, Adanalı bir milyonerin içine düştüğü felaketler zinciri anlatılır.
Bu eseri ‘mistik şiirler’ diye adlandırdığı üç kitap takip etti: ‘Fakirler’, ‘Mektup’ ve ‘Sefiller’. Her üçü de 1945’te Adana’da neşredildi. Diğer eserleri; ‘Annesini Kurtaran Kahraman Çocuklar’, ‘Vefasız’, ‘Mektup’, ‘Gün Doğarken’, ‘İlkokullar İçin Alfabe’, ‘İkinci Sınıf Ders Kitabı’, ‘Üçüncü Sınıf Ders Kitabı’, ‘Benim Üniversitem’,  ‘Başbuğ’ (1976), ‘Fadime’ (1976), ‘Hürriyet Mücadelesi’ (1976), ‘Beyaz İhtilal’ (1976), ‘Boğata’ (1976), ‘Hepimizin Kavgası’ (1977).
Cavit Ersen’in tarihî romanları da çok önemlidir. Bu serideki kitapları; ‘Osman Gazi’, ‘Orhan Gazi’, ‘Selahaddin-i Eyyübi’, ‘Murad Hüdavendigâr’, ‘Fatih Sultan Mehmet’, ‘Battal Gazi’ isimlerini taşıyor. 
Câvit Ersen, 21 Ocak 2003 târihinde, 82 yaşında iken vefat etti.

OSMAN GAZİ:


Mihrabat Yayınları’nın ilk kitabıdır.
Ertuğrul Gazi’nin oğlu olan Osman Gazi, Kayı Boyu’ndan üç kıtaya yayılan büyük bir devletin kurucusudur. Babasından ve Selçuklulardan aldığı emânete hakkıyla sâhip çıkan bu şanlı Oğuz Beyi, İlâ’yı Kelimetullah’ı, yani Allah’ın ismini yüceltmek ve hak din İslâm’ı yaymak için cansiperâne çalışmış ve altı asır ayakta duracak Osmanlı Devleti’nin temelini atmıştır.
Günümüzdeki bütün dünya liderlerine örnek olan ve yüce bir medeniyetin temelini atan Osman Gazi, fethettiği topraklarda Müslümanlar için olduğu kadar gayr-ı müslimler için de adalet, müsamaha, huzur ve barış ortamını sağlamış, bütün insanlığa muhteşem bir devlet modeli armağan etmiştir.

ORHAN GAZİ:


Mihrabatın yayınladığı ikinci kitaptır.
Orhan Gazi, üç kıtaya yayılan cihan ülkesi, Devlet-i Aliyye’nin, yâni Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahıdır. Babası, Devletin kurucusu Osman Gazi’den devraldığı mesuliyetin idrakinde olan Orhan Gazi, bu sorumluluğun hakkını vermiş ve daha babası hayatta iken Bursa’yı fethedip başşehir yapmış, civar iller ile birlikte Osmanlı’yı büyütmüştür.
Yapılan imar ve ihya çalışmaları ile Osmanlı şehirleri, câzibeli birer ticâret ve sanat merkezi hâline dönüşmüştür. İlk Osmanlı parası olan akçe sikkelerini bastıran, ilk vezir tâyin eden, başşehir Bursa’ya bağlı sancaklara kadılar tâyin eden ve civardaki beylikleri Osmanlı’ya biat ettiren Orhan Gazi’dir. Vakıf sistemini kuran, ilk düzenli Osmanlı ordusunu kurup donanma çalışmalarını başlatan ve ilk defa kanunlar çıkaran da Orhan Gazi’dir.
Kayı Boyu’nun Devlet olma düşüncesinin temeli Osman Gazi ile atılmış, Orhan Gazi ile bu fikir, tam mânasıyla sistemleştirilerek hakikate dönüşmüştür.
MİHRABAT YAYINLARI:   
Kâzım İsmail Gürkan Caddesi Nu: 18 Cağaloğlu, Fatih-İstanbul. Telefon: 0.212-514 28 28, 
Belgegeçer: 0.212-528 24 01 e-posta: iletisim@mihrabatyayinları.com // www.mihrabatyayinlari.com