Bazı sözleri yaşantımızda sık kullanırız. Mesela; ‘’Bir insanın ilk önce kendine saygısı olmalı.” Veya “ilk önce kendini seveceksin. Kendini sevmeyen, bir başkasını sevemez’’… ‘Ya da ‘’Her şeyin başı sağlık’’. Sözleri gibi…
Örnekler elbette çoğaltılabilir.
Bazı sözlerin insanlar tarafından sıkça kullanılması o kişilerin kendini sevdiğini kendine saygısı olduğunu göstermez.
Bu sözler içtenlikle, doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişi tarafından söylenince ancak geçerliliğini, inandırıcılığını sağlamlaştırır…
Algımızı açmaya yönelik olan ve güçlü mesajlar içeren bu anlamlı sözleri  her duyduğum da yurdum insanının doğaçlama yeteneği sayesinde   mizah ustalarına daha çok ekmek yedireceğini düşünür ,bir parçada ‘’müstehzi’ ’bir ifadeyle tebessüm ederim..
Mesela; Bir hastane bahçesinde sohbet eden, iki orta yaşlı adamın konuşmalarına istem dışı da olsa kulak  misafirliği ettiğinizde şöyle bir sohbete tanıklık etmeniz gayet olağandır. 
Geçmiş olsun Emmoğlu.  
Sağol yeğenim. 
Nerelisin? Yozgat .
Peki ya sen? Kastamonu.
Senin ne şikayetin var? 
KOAH dediler. 5 sene önce. 
Yaş kaç Emmoğlu? Elli dört,…
Senin ya? Benim Altmış. 
Göstermiyon o kadar… Maşallah eyi bakmışın ya kendine. 
Dışa bakma sen. ‘’Her şeyin başı sağlık’’…
Doğru diyon valla Emmoğlu … “Her şeyin başı sağlık’’ demi. 
Tabi canım öyle, öyle olmaz olur mu hiç ?’’Her şeyin başı sağlık.’’
Adamlardan biri, uzun soluklu ve kuru bir öksürük atağına tutulur. Diğeri  ona su koşturur.
Mevsimden he emmoğlu der ve Hastanenin bahçesinde olan Kantinin çevresindeki birkaç ağacı, çiçek saksısını filan işaret eder. Bir yandan da sigarasını yakar.
Çok geçmeden KOAH hastası olan ve az önce öksüren adam cebinden bir paket sigara çıkarır… 
Bundan yak! Der diğeri. Hastane bahçesinde on dakikada (!)kırk yıllık ahbap olduğu emmoğlu ise şöyle yanıt verir;
Sağol Yiğenim ama o sigara beni çok öksürtüyor. Ben bundan içerim. Sigaralarından bir nefes çekerler ve hastane güvenliği ile aracını yanlış yere park eden biri arasında geçen münakaşayı seyre dalarlar. Adam sigarasından derin bir nefes çeker ve öfkeli kişilere yönelik şöyle der..
Bir insanın önce kendine saygısı olacak kardaşım. Görüyon mu şu güvenliğin adama ettiğini! Personal(!) içinmiş o park yeri deyo…Yahu bıraksan ne olacak yani vatandaş işini görüp çıkacak belki beş dakka sonra. Ayıp! Valla çok ayıp… Hiç böyüğe, güççüğe saygı kalmamış…
Doğru diyon, doğru diyon da Emmoğlu “insanın ilk evvel gendine saygısı olacak. Adamın” Gendine saygısı yok ki başkasına olsun. 
He ya! doğru didin yeğenim. Doktor gelmiştir şimdiye…Bana müsaade yiğenim…
 Hangi doktora gidecen sen Emmoğlu?
 Şu ileride ki yeni yapılan binada benim doktorum.
 Göğüs hastalıkları uzmanı İsmet bey.
 Bak tesadüfe! Benim Doktor’da  İsmet bey. 
Ne zamandır geliyon ona sen emoğlu? 
2 sene oldu.
 Bende altı aydır hastasıyım. Pek suratsız! hiç gülmez. Aksi bir adam. 
He öyledir. 
Ama sen bir uzman doktorsun. Biraz güler yüzlü ol demi ya. Hastana biraz güler yüz göster. 
Gene doğru dedin. Dedin ya; “Gendini sevmeyen başkasını sevemez’’. O gendini sevmiyor zaar…
İki kafadar sigaralarını söndürür ve hastanenin bahçesinde ağır adımlarla yürüyerek gözden kaybolurlar…
Peki; Şimdi ki örneğe bir bakalım. Uzun süredir görmediğiniz eski bir iş  arkadaşınızın ısrarını kıramadınız. Biraz sohbet etmek ve biraz da sosyalleşmek amacıyla hafta sonu bir öğleden sonra saatinde onunla bir kafede buluştunuz. Derken konu terfi eden arkadaşınızın yeni pozisyonuna geldi. Biliyorsun şekerim on yılımı verdim ben bu şirkete diyerek; hevesle ve ‘’iştahla’ ’gözleri parıldayarak konuşmaya başladı arkadaşınız.. Asla patronlarım hakkında konuşmadım hiç kimseyle. Etik değil bir kere. İş dediğin, işte kalır. Özele, eve eşe, arkadaşa taşınmaz. Prensiplerim var benim. Bu şirket için, “Saçımı süpürge ettim’’ desem yeridir. Hanginiz kaldınız bunca yıl? Hepiniz çekip gittiniz. Ben  Çok sabrettim. Özelimden feragat ettim. Saygı, ve güven kazanmak kolay iş mi? Bunca yıllık istikrar. Ne dişiliğimle, ne de kuvvetli bir elin desteğiyle… Kişiliğim. Çabam ve işimi çok sevmem ile hak ettim bu terfi yi.
 Her şeyin başı sevgi’’. İşini seveceksin önce. Sevgi  çok önemli. İşine ,mesleğine, şirketine karşı aile mantığıyla hareket edeceksin. Başka türlüsü olamaz. Ama kendini de seveceksin. Kendini sevmeyen…
Derken ; Arkadaşınızın sözü çalan telefon sesi ile bölünür. Arayan kızıdır. Önce sevecen başlayan konuşma ilk dakikanın bitiminde şöyle devam eder…
Hazal ne demek kurstan geldim ve karnım aç?
Akşamdan kalan yemeklerden ısıt kızım.
 Ne  demek şimdi  ben ne yiyeceğim Hazal?  
Akşam yemek mi yoktu? 
Ne yediniz siz dün akşam ?
Baban dışarıdan mı söyledi?
 Anladım. Tost ye…
 Evde ekmek  mi yok?
 söyle babana alsın. 
Baban Antalya’da mı? 
Fuarı mı vardı. 
Tamam Hazal.
 Şimdi gelemem dışardan söyle. 
Hazal bu gün Babaanne ne gitmen daha iyi olur.
Bu gece çalışmam gerek benim.
  Pazartesiye sunumum var.
 Ağlıyor  musun sen? Hazal, kızıyorum…
Bir arkadaşımla sohbet edemedim.
 Çocuk musun sen?
On iki yaşında koca bir kız oldun. 
Seni seviyorum. Pazartesi akşamı Babaannen den alırım seni.. 
Hazal… Hazal…
Kapattı….
Çocuklarla, eşle, evle, işle uğraşmak zor şekerim. Vefasızlık, nankörlük hepsinde diz boyu. Patronları ayrı dert! Müdürü ayrı dert.! Adam şehir dışına çıkmış haber bile vermez. Bacak kadar çocuk(!) o sırada siz, arkadaşınızın söylediklerini dinlemez ve içten içe, ilgisiz kalmış o küçük çocuğun üzüntüsünden ağlamasına içerlersiniz…
Arkadaşınız, Ne diyordum şekerim? Her şeyden önemlisi Sevgi… “Kendini sevmeyen bir başkasını sevemez”… Derken;
Siz benim çok acele bir işim çıktı diyerek bu gereksiz sohbetle vakit harcamak yerine eşiniz ve kızınızı bulunduğu yere gidersiniz. Onlara sürpriz yapar ve birlikte küçük bir akşam yemeği yersiniz. Caddede yürürken, vitrinde gördüğünüz ve çok beğendiğiniz o mavi elbiseyi kızınıza alır ve  ona sürpriz bir hediye verirsiniz. Ona sarılırken içinizden şu sözler geçer. Evet! En önemli şey sevgi. Kendimi, ailemi ve küçük kızımı çok seviyorum… Önce aile, sonra iş…
İşte böyle dostlar. Yaşamda her şey bir denge üzerine kuruludur. Dengeyi bozmayalım. İki örneğin nice benzerlerini belki de daha vahim olanlarını her gün yaşıyoruz. Bazen şaşırarak, bazen kızarak, Bazen gülerek, bazen ise üzülerek… İnsanoğlu böyledir. İnsanlar konuşur… Nasihat vermek için. İnsanoğlu konuşur, kendini yüksek ve önemli göstermek için. İnsanoğlu konuşur bazen yermek için. İnsanoğlu konuşur  inanmasa da söylediklerine, bazen sadece hayatını ve kaybetmiş olduğu nice değeri kısa bir süre için de olsa unutmak için. Ve insanoğlu konuşur en çok da rahatlamak için. Sözdür uçar gider. Yazıdır, hep baki kalır…
Haftaya konumuz Gıybet …
Görüşünceye dek..
Sevgi ve sağlıkla kalalım ve kendine saygı duymanın bir toplumun ,bir ailenin, bir insanın değişme ve gelişme sürecinde en önemli gereksinimi olduğunu unutmayalım.