Dr. AKKAN SUVER Karadağ Cumhuriyeti İstanbul Fahri Başkonsolosu

Günümüzdeki Karadağ Cumhuriyetinde çok az sayıda Türk bulunuyor. 318 yıl boyunca Osmanlı toprağı olarak kaldı.
Arkeolojik kazılardan elde edilen bilgilere göre bugünkü Karadağ sınırlarını kapsayan bölgede, 180.000 yıl önce insan toplulukları yaşıyordu. İlliryalılar bu topraklarda M.Ö. 1500 – 1000 yılları arasında yaşamış. ‘Devlet’ adı ile ilk yapılanma İlliryalılar döneminde başladı. Bir müddet sonra devlet, Roma hâkimiyetine alındı. 6. yüzyılın sonlarına doğru Bizans topraklarına Slav göçleri başladı. Karadağ halkı, bu göçlerle geldi ve zaman içerisinde Slavlar, Balkanlarda çoğunluk konumuna eriştiler. 10. yüzyılın sonlarında Makedonyalılar hâkimiyeti ele geçirdi. 1018 yılında tekrar Bizans hâkimiyeti başladı. 1078 yılında Slav Mihailo, ‘Slav Kralı’ unvanına sâhipti. Sonraki yıllarda söz konusu bölge, ‘Prenslik’ oldu.. 15. yüzyılda bölgenın ‘Montenegro / Karadağ’ olarak anıldığı görüldü. 1456 yılında Türkler bölgeye fetih maksadıyla geldiler. Bu tarihte Karadağ Devleti’nin başında Dük İvan vardı. 1478 yılında Fatih Sultan Mehmed Han, Karadağ’ı fethetti, vergiye bağladı. 1490’da Durad Crnojeviç babasının ölümü üzerine Karadağ hükümdarı oldu. Fransızların desteği ile bağımsızlık kazanmak için harekete geçince, İstanbul hükümeti sert bir emirnâme gönderdi. Durad, idam edilmektense sürgüne gönderilmeyi tercih etti. 1496’da Karadağ, vasallık statüsünü kaybetti ve İşkodra Sancak Beyi’nin yönetimine bırakıldı.
Osmanlı yönetiminin en imtiyazlı Hıristiyan tebaası olan Karadağ, 1609 yılında özerklik kazandı. 1796 yılında ise tam bağımsız oldu. 1852 yılında Karadağ Prensliği kuruldu. Birinci Nicola 13 Ağustos 1860 ile 28 Ağustos 1910 yılları arasında Karadağ Prensi, 28 Ağustos 1910 ile 26 Kasım 1918 arasında Karadağ Kralı olarak ülkesini yönetti. 1918’de Karadağ, Sırbistan ile kayıtsız şartsız birleşti.
Birinci Nicola, renkli bir şahsiyet olarak yaşadığı döneme kendine özgü damgasını vurabilmiş bir devlet adamıdır. 58 yıllık saltanatı sırasında 1883 ve 1889 yıllarında İstanbul'a 2 defa gelmiş ve Sultan İkinci Abdülhamid Han ile yakın bir dostluk kurmuştur. Ülkesinde kanun yapıcı, siyasetle yargıyı birbirinden ayırıcı tutumu ve milletlerarası sermayeye Karadağ'ın kapılarını açmakla tanınan ve de ilerici kanaatleriyle, saygın bir yer edinen Birinci Nikola'nın Avrupa'da Osmanlı Devleti ile olan samimi ve dostane ilişkileri sebebiyle, Balkanların barışı için önemli bir dönem yaşanmıştı.
Karadağ, eski Yugoslavya'yı oluşturan altı cumhuriyetten biriydi. Yugoslavya'nın parçalanmasından sonra Karadağ, Sırbistan'ın zorlamasıyla yeni Yugoslavya'ya katılmıştır. Karadağ tarafının ısrarlarıyla 2003 yılında Sırbistan-Karadağ olarak daha esnek bir federasyon çatısı oluşturulmuştur. 21 Mayıs 2006 tarihinde yapılan referandumla tam bağımsız oldu. Böylece 1000 yıldan fazla devam eden bağımsızlık mücâdelesi tatlı sona bağlandı.
Karadağ, Balkanlar'da bir ülkedir. Doğusunda Arnavutluk ve Kosova, kuzeyinde Sırbistan, batısında Hırvatistan, Bosna-Hersek, güneyinde Adriyatik Denizi yer alır. Başkenti, eski adı ‘Titograd’ olan Podgorica'dır. Ülkenin üzölçümü 13.812 Km2, Nüfusu 2013 yılı tahminine göre: 619.000’dir. Kişi başı millî gelir: 3.800 dolardır.
Bugün Türk sermayesi Karadağ'da yatırımlarla yer almaktadır. Global Port Firması, deniz marinası ve liman işletmeciliğini özelleştirmeden almış bulunmaktadır. Bu büyük bir yatırımdır. Tosyalı Holding ise çelik endüstrisini özelleştirmeden alarak Türk sermayesini Karadağ'a taşıyan ayrı bir kuruluşumuzdur. Gintaş ise alışveriş merkezi ve otel yaparak Karadağ'da ilk işletme kuran Türk sermaye grubudur.
Türkiye'nin Karadağ'a ihracatı, 2014'te 30 milyon dolar olmuş, ithalatı ise 20 milyon dolar civarında kalmıştır. 50 milyon dolar dış ticaret hacmimiz bulunan Karadağ'da Türk şirketlerinin yaptığı toplam yatırım miktarı da 22 milyon euro'dur. Gene İstanbul Menkul Kıymetler Borsası geçen yıl Karadağ Borsası'na yaklaşık % 25 hisseyle ortak olmuştur. Dolayısıyla Karadağ bugün daha çok Türk girişimcisini beklemektedir. Turizm konusunda, hidroelektrik enerji santrallerinde, çimento gibi iş alanlarında Karadağ, Türk işadamlarını beklemektedir.
Türkiye - Karadağ diplomatik ilişkileri mükemmel denecek seviyededir. 1912 Ekim ayında askıya alınan Türkiye - Karadağ ilişkileri Murat Oğuz'un 15 Nisan 2008 tarihinde Büyükelçi olarak Podgorica'ya tâyin edilmesiyle yeniden başladı. Büyükelçilik görevinden ayrılan Murat Oğuz'un yerine 14 Ekim 2009'da Büyükelçi Emine Birgen Keşoğlu gönderildi. 15 Haziran 2012 tarihinde görevi sona eren Emine Birgen Keşoğlu'nun yerine Mehmet Niyazi Tanılır Büyükelçi olarak göreve başladı.
Karadağ ise önce İstanbul'a 18 Haziran 2008'de beni Fahri Başkonsolos olarak tâyin etti. Benim tâyinimi, 24 Şubat 2010'da Ramo Braliç'in Ankara'ya Büyükelçi olarak tâyini takip etti. 20 Ekim 2014 tarihinde ise Karadağ Ankara'da Branko Milic'i Büyükelçi olarak vazifelendirdi.
Karadağ'ın nüfusunun yarısı kadar Karadağlı İstanbul'da, İzmir'de, Bursa'da, Denizli'de, Balıkesir'de yaşamaktadır.
Karadağ hakkında teknik bilgiler:
*Başşehir Podgorica’nın nüfusu: 185.937’dir. Eski Karadağ’ın başşehri Cetinje şehriydi. *Diğer önemli şehirler ve nüfusları: Niksic 72.443, Bijelo Polje 46.051, Bar 42.048. *Karadağ Devlet Üniversitesi ve 8 adet özel üniversite var. *2013/2014 öğretim yılı itibâriyle eğitimle ilgili rakamlar: Temel eğitim: 425 okulda 4952 öğretmen, 68.133 öğrenci; 50 adet lisede 2370 öğretmen, 31.258 öğrenci; Yüksek öğrenimde: 23442 lisans öğrencisi, 2.566 yüksek lisans öğrencisi, 72 doktora öğrencisi bulunmaktadır. *Nüfusun etnik yapısı: Karadağlı % 45, Sırp % 29, Boşnak: % 9, Arnavut: % 5, Değişik etnisiteye mensup Müslümanlar: % 3, Açıklamak istemeyen: % 5, Diğerleri: % 4 *Nüfusun dinî yapısı: Hıristiyan % 73, Müslüman: % 19, Ateist: % 1, Belirtmek istemeyen: % 3. *Ülkede 17 siyasî parti vardır. *81 üyeli parlamentoda üyelerin partilere ve siyasî koalisyonlara dağılımı şöyledir: Demokrat Sosyalist Parti Koalisyonu: 39, Demokratik Front 20, Sosyalist Millet Partisi 9, Olumlu Karadağ 7, Boşnak Partisi 3, Forca Partisi 1, Hırvat Millet İnisiyatifi 1, Arnavut koalisyonu: 1 üye. *Cumhurbaşkanı halk oylaması ile seçilir. *Demiryolu uzunluğu 250 kilometredir. *Karayolu Uzunluğu: 5.174 kilometredir. *Podgorica ve Tivat şehirlerinde havaalanı, Bar şehrinde Liman vardır. *2013 yılı ihracatı 375.000.000 Euro, 2013 yılı ithalatı 1.773.400.000 Euro’dur. *Karadağ, tam üyelik için Avrupa Birliği’ne müracaatını yapmıştır. *2013 yılı büyüme hızı %. 3,3 / 2014 yılı büyüme hızı % 1,5 olmuştur.

Dr. AKKAN SUVER

Dünyaca tanınmış sivil toplum kuruluşu önderi, gazeteci yazar Dr. Akkan Suver, 1942 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Sent Benoit Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Bünyesindeki Gazetecilik Enstitüsü’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1962 yılında Son Saat Gazetesinde başladı. Daha sonra Dünya Gazetesi’ne geçerek burada Editör Yardımcısı olarak çalıştı. Askerlik görevini 1966-1968 yıllarında Genelkurmay Başkanlığı’nda yedek subay olarak tamamladı. 1968-1971 yılları arasında Engin Köklüçınar ile birlikte Yenigün Gazetesi’ni yayınladı.

Çok iyi derecede Fransızca bilen Dr. Akkan Suver, 1971-1976 yıllarında İstanbul’da Fransızca olarak günlük yayınlanan ‘La Gazetta’nın Baş Editörlüğü’nü yaptı. 1976-1980 yıllarında Hergün, Güneş, Ortadoğu, Tercüman, Türkiye ve Dünya gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. 1980-1987’de Haftalık Yeni Düşünce Dergisi’ni yayınladı.

1997 yılında Türkiye’nin en prestijli, dünyanın ise itibarlı sivil toplum kuruluşlarından biri olan Marmara Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı’nın başkanlığına seçildi. Hâlen bu görevi yürütmektedir.

26 Mayıs 2008 tarihinde Karadağ (Montenegro) Devleti tarafından İstanbul’a Fahri Başkonsolos olarak tâyin edildi.

Dr. Akkan Suver evli ve 3 evlat babasıdır, Fransızca ve İngilizce bilmektedir.

Dr. Suver’e verilen unvanlar ve armağanlar:
*Azerbaycan Tefekkür Üniversitesi tarafından Fahri Doktora, *Kırgızistan Bişkek Üniversitesi tarafından Fahri Profesörlük, *Romanya Köstence Devlet Denizcilik Üniversitesi tarafından Fahri Doktora, *Kültürlerarası diyalog çalışmalarından dolayı 2007 yılında Papa 16. Benedict tarafından Papalık Madalyası, *Azerbaycan Devleti tarafından Dostluk Ordeni ile Terakki Madalyasi, *Moğolistan Devleti tarafından Cengiz Han Madalyası, Kutup Yıldızı Madalyası ve Gümüş Yıldız Madalyası, *Moldova - Gagavuzya Devleti tarafından 15. Yıl Madalyası, 20. Yıl Madalyası ve Hürriyet Nişanı. *Kültürlerarası Diyalog çalışmaları sebebiyle Balkan Barış Kulübü tarafından Balkan Barış Madalyası, * Bükreş’te bulunan BSCSIF teşkilatı tarafından Jübile Madalyası, *Moldova Gagavuzya Yeri’nin en yüksek Nişan’ı olan Gagavuzya Yeri Ordeni, *Romanya Başbakanı Victor Ponta tarafından Romanya Devlet nişanı, *Viyana Ekonomi Forumu tarafından Stratejik Partner ödülü, *Türk-Romen ilişkileri Ödülü.
Türk sivil toplumu adına Azerbaycan’da, Özbekistan’da, Bulgaristan’da, Kırgızistan ve Gürcistan’daki seçimlerde ‘Gözlemci’ statüsünde yer almıştır.

AHISKA TÜRKLERİNİN FERGANA FACİASI

Kökeni Kıpçak Türklerine dayanan Ahıskalılar, Günümüzde Gürcüstan sınırları içerisinde bulunan Ahıska Bölgesine 1068 yılında geldiler. 1285 yılında Ahıskalılar bağımsız beylik oldular. Atabek Hükümeti 310 yıl yaşadıktan sonra 1595 yılında kendi isteğiyle Osmanlı yönetimine geçti. 233 yıl Osmanlı’nın Çıldır eyâleti olarak kalan Ahıska, çok kanlı savaşlardan sonra 28 Ağustos 1828 tarihinde Ruslar tarafından işgal edildi.
Kızıl diktatör Stalin, 15 Kasım 1944 tarihinde Ahıskalı Türklerini topyekün sürgün etti. Sürgün edilen Ahıskalıların önemli bir bölümü Özbekistan’ın Fergana bölgesine yerleştirildi.
Fergana Faciası, kardeşin kardeşi katlettiği kara bir leke olarak tarihe geçmiştir. Bu elim hadise, 16, 17 ve 18 Mayıs 1989 Günlerinde Özbekistan'ın Fergana vilâyetine bağlı Kuvasay kasabasında vukua gelmiştir. Her şey, Ahıskalı Türklerin Özbek kızlarını tâciz ettikleri dedikodusu ile başladı. Dedikoduyu çıkartan, kardeş kavgası ile Türkleri birbirine düşürmek isteyen Rus şövenleriydi. Gerçekte böyle bir tâciz hâdisesi olmamıştı. Fakat Rus kültürü ile yetiştirilen gençler o dönemde; ‘Kim tâciz etmiş, kime tâciz uygulanmış, hangi köyde, hangi evde?’ şeklinde sorular sorup inceleme gereğini duymuyorlardı. Suçun şahsîliği prensibi akla bile getirilmiyordu. Yakın zamanlara kadar Kırgızistan’da da benzer olaylar yaşanmaktaydı. Kilometrelerce uzaktaki bir köyde, ‘Özbek gençlerinden biri, bir Kırgızı yumruklamış’ denildiğinde, köyün ismi bile sorulmadan, söylentiyi duyan Kırgızlar, ilk ele geçirdikleri Özbek Türkünü öldüresiye dövüyorlardı.
Fergana’daki asılsız bir dedikodu, Ahıskalı Türklerle Özbek ve Tacik gençleri arasında çıkan bir kavgaya dönüştü. Bir ara kavga kesilmişse de Özbek gençleri, Türkleri cezalandırmak ve onlara ders vermek gerektiğini düşünmüş olacaklar 23 Mavıs'ta Kuvasay'daki kavgalar yeniden başladı ve İki gün devam eden büyük çatışmalara dönüştü. Bu çatışmalarda 58 kişi yaralanmış, bir kişiyse hastanede vefat etmiştir.
Ahıskalı Türklerin Özbekleri aşağıladıkları, kızlara tecavüz ettikleri, kreşlerdeki Özbek çocuklarını parçalara ayırdıkları gibi ipe sapa gelmez uydurma haberler her tarafa yayılmıştı. Hatta güya Ahıskalılar tarafından öldürülen çocuk resimlerinin elden ele dolaştığı söylentisi çıkmıştı.
3 Haziran sabahı gençler yeniden toplanmaya başladılar. Saldırgan tavırlarıyla dikkati çeken bir grup da doğrudan Ahıskalıların yaşadığı mahalle ve sokaklara yönelmiş, onların evlerini ateşe vermişlerdir. Rastladıkları Ahıskalılara vahşice saldırmış, daha sonra da Komsomolskiy köyüne yönelmişlerdir. Askerî birlikler kalabalığa mani, olamayınca ve emniyet kuvvetleri hareketsiz kalınca köydeki Ahıskalıların evleri yıkılmış ve yağmalanmıştır. Askerlere, göstericilere ateş edilmemesi emrinin verildiği ve askerlerin mermilerinin bulunmadığı gibi söylentilerin yayılması üzerine Özbekistanlı gençler, saldırılarını artırmışlardır.
Böylece ilk cinayetler işlenmiş ve olaylar Fergana vilâyetinin diğer ilçelerine de sıçramıştır. Resmî rakamlara göre 3-12 Haziran arasında yaşanan olaylarda 51'i Ahıskalı Türk, 38'i Özbek ve 25'i farklı milletlerden olmak üzere toplam 112 kişi ölmüştür. 1032 kişi vücudunun çeşitli yerlerinden yaralanmış, 856 ev ve devlet binası yakılmış ve yağmalanmıştır. Fergana vilâyetinin 15 ilçesine yayılan toplu olaylara farklı günlerde 70.000 civarında insan katılmıştır. Olaylar ağırlıklı olarak Fergana merkez olmak üzere Margelan, Taslak, Hokand, Kuvasay ve Ahunbabaevksiy ilçelerinde yaşanmıştır. Bu hadiseler devam ederken, Fergana bölgesinde: 16.000, Taşkent bölgesinde: 44.000, Sırderya bölgesinde: 19.000, Semerkant bölgesinde: 18.000, Andican bölgesinde 5.000, Namangan bölgesinde: 3.000, Buhara bölgesinde: 2.000 ve Kaşkadarinsk bölgesinde: 800 kişi olmak üzere, Özbekistan’da toplam, 109.000 Ahıskalı yaşamakta idi.
Olaylardan sonraki bir yıl içerisinde yaklaşık 80.000 Ahıskalı Özbekistan'ı terk etmek mecburiyetinde kalmıştır. Bunların 17.000’den fazlası Kazakistan'a, 20.000’den fazlası Rusya Federasyonu'na, 40.000 fazlası da Azerbaycan'a göç etmişlerdir.
Yaşanan olaylardan sonra Ahıskalılar göç ettikleri yerlerde de çileler çektiler, zulümlere mâruz kaldılar.
Söz konusu olaylardan sonra Rusya Federasyonu'na göçlerle ilgili RSFSR Bakanlar Kurulunun 13 Haziran 1989 tarihli ‘Özbekistan SSC'den RSFSR'e göç eden Ahıska Türkleri ile ilgili problemler hakkında’ başlıklı resmî yazıda ayrıntılı bilgiler mevcuttur. Bu yazıya göre 11-17 Haziran 1989 tarihleri arasında Özbekistan SSC'den Rusya Federasyonu'nun altı bölgesine 3.319 aile devlet tarafından organize edilerek getirilmiş; Voronoj'e 414, Kursk'a 249 kişi kendi imkânlarıyla gelmiştir. Daha sonra bunlardan 644 aile Rusya'nın Krasnodar bölgesine ve Azerbaycan'a göç etmiştir. 7 Temmuz itibariye Rusya'nın 6 ayrı yerleşim bölgesine 17.393 kişi gelmiş, bu geliş, yerli halk tarafından sert tepki ile karşılanınca 3.128 kişi kendi imkânlarıyla bulundukları yerlerden ayrılmış,14.265 kişi kalmıştır.


AHISKA AĞITI
Ahıska bir gül idi gitti
Bir ehli dil idi gitti
Söyleyin Sultan Mahmut’a
İstanbul kilidi gitti…



TÜRK DÜNYASININ BÜYÜK ŞAİRİ: BAHTİYAR VAHAPZÂDE
OĞUZ ÇETİNOĞLU

Rus tankları 19-20 Ocak 1990’da karanfilleri ağlatan katliamda, binlerce Türk gencini şehit etmişti. Herkes ağarken Bahtiyar Vahapzâde, imanından aldığı moralle, aydınlık geleceği şöyle müjdeliyordu:
Söylenenlere göre, 21 Ocak 1990 Cumartesi günü Azerbaycan doğum evlerinde dünyaya göz açan her 10 çocuktan 8’i erkektir. Allah’ın bu mucizesi karşısında şaşıp kalmamak imkânsızdır. Allah o gece ölen gençlerimizin yerini doldurdu. Çünkü Allah bizimledir. Hak nerdeyse, Allah da ordadır!’
21 Ocak 1990 günü Rus tankları, kan gölüne çevirdikleri Azatlık Meydanı’nı terk ettikten hemen sonra Vahapzâde; bahçeden yükselen ‘Allah-ü Ekber’ seslerini, Ezan-ı Muhammedî’yi duyunca yaşadığı şaşkınlık ve mutluluk karışımı duygularını şöyle dile getiriyor:
‘Son 20 yıldır depo olarak kullanılan ve bize komşu olan caminin minaresine 5-6 gencin çıktığını gördüm. Ellerinde millî cumhuriyetimizin üç renkli bayrağı dalgalanıyordu. Bu gençler, atamız Mehmet Emin Resulzade'nin yükselttiği bayrağı minareye dikerek, ‘Allah-u Ekber’ diye yeksek sesle Ezan-ı Muhammedî’yi okumaya başladılar. Onlar 20-25 yaşlarındaydı. İlahi!
Üç renkli millî bayrağımızın mevcudiyetini onlar nereden biliyorlardı? ‘Allah-u Ekber’i yüreklerine nakş edenlerin dilleri kesildiği zaman bu gençler henüz doğmamışlardı. Buna rağmen bu gençler bu mukaddes kelâmın sırrını ve gücünü nereden biliyorlardı? Kulaklarının duymadığı, gözlerinin görmediği ve dillerinin söylemediği üç renkli bayrak, Mehmet Emin ruhu ve ‘Allah-u Ekber’ nidası onların hâfızasında yaşıyor ve onları gizli bir ateş gibi içeriden yakıyormuş. Bu ilahi sırra nasıl hayret etmeyeyim… İlahi?’
Bilenler biliyor: Sözünü ettiği gençlerdeki o ruhun, o şuurun oluşmasına, gelişmesine, canlı ve diri kalmasına; mısralarıyla, satırlarıyla kendisi vesile ve öncü olmuştu. İnanç dolu tevâzu âbidesine bakınız ki; İlahî sırra hayret ediyor ve gözlerinden sicim gibi yaşlar akıtarak Yaradan’a el ve gönül açıyor, Mehmet Âkif Ersoy’un mısralarıyla yakarıyordu:
‘Ruhumun senden İlahi, budur ancak emeli:
Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli,
Bu ezanlar ki şehâdetleri dinin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli!’

Ve inançlı-imanlı Vahapzâde;
Ebedî varlık yâni Allah (cc) güzeller güzelidir. Bu güzeller güzeline kavuşmak, dünyada en büyük saadet olan ebedî gerçeğe ulaşmak demektir.’
Diyerek dünya Türklüğünün ulu şairi, 13 Şubat 2009 tarihinde ‘Güzeller Güzeli’ne kavuştu.

İnşallah cemali ile de şerefyâb olmuştur.