25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü programında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul’da yapılan toplantıda konuşması güne damgasını vurmuştur.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, eşi Emine Erdoğan ile Haliç Üniversitesi'nde düzenlenen Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü Programı'na katılarak bir konuşma yapmıştı.
Cumhurbaşkanımız konuşmasında şunları söylemiştir:
“Devlet olarak kadına yönelik şiddetle mücadeleyi temel politikamız hâline getirdik.
Bu amaçla, 2011 yılında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızı kurduk.
Bakanlığımızın her çalışmasını yakından takip ederek, destekleyerek, samimiyetle sahiplenerek hatta gerektiğinde mücadeleye bilfiil katılarak kadınların yanında yer aldığımızı gösterdik”
Birleşmiş Milletler tarafından 24 yıl önce kabul edilen, ‘25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde gerçekleştirdikleri programın hayırlara vesile olmasını dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’de de her 25 Kasım gününün bu çerçevede düzenlenen çok sayıda etkinlikle idrak edildiğini kaydetti.
“Amacımız, erkeği ve kadınıyla milletimizin her bir ferdinin, kendi hayatında ve toplumda kadına yönelik şiddet konusunda bilinç sahibi olmasıdır” açıklamasında bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hamdolsun, Türkiye bu hususta eskisiyle mukayese edilemeyecek derecede ileri bir seviyeye ulaşmıştır. Her ne kadar, yaygınlaşan medya ve sosyal medya üzerinden yürütülen kasıtlı kampanyalarla bu başarıyı gölgelemek isteyenler varsa da bilhassa hanım kardeşlerimiz hakikati gayet iyi biliyor” diye eklemiştir.
Devlet olarak kadına yönelik şiddetle mücadeleyi temel politikaları hâline getirdiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu amaçla, 2011 yılında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını kurduklarını hatırlatarak, “Bakanlığımızın her çalışmasını yakından takip ederek, destekleyerek, samimiyetle sahiplenerek hatta gerektiğinde mücadeleye bilfiil katılarak kadınların yanında yer aldığımızı gösterdik” demiştir.
Kadına yönelik şiddetle mücadeleyi, aileyi yücelteme ve güçlendirme mücadelelerinin ayrılmaz bir parçası olarak gördüklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, aileye sahip çıkarak şiddet meselesi başta olmak üzere, kadınların tüm haklarının da korunmasını sağlamayı amaçladıklarını söylemiştir.
Cumhurbaşkanımız yaptığı konuşmalarında ülkemizi ve dünya gündemini ilgilendiren pek çok konuda mesajlar vermiştir.
2008'den bu yana yürütülen kampanya, bu sene "Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddeti Önlemek için Yatırım" temasıyla uygulanmıştır.
Yapılan programlarda kadınlara ve kızlara yönelik şiddetin ortaya çıkmasını engellemek amacıyla farklı stratejilerin finanse edilmesinin önemine odaklanılmıştır.
BM bu çerçevede, şiddetin ilk etapta ortaya çıkmasını engellemek için farklı önleme destekleme konusunda tüm sivil toplum kuruluşlarına, kadın hakları örgütlerine, insan hakları savunucularına, okullara, üniversitelere, özel sektöre, spor kulüplerine, derneklere ve bireylere çağrıda bulunmuştur.
Dünya genelinde neredeyse 736 milyon kadının, çoğu partnerleri ya da eski partnerleri tarafından olmak üzere, hayatlarında en az bir defa şiddete maruz kaldığının tahmin edildiğini belirten BM, konunun gündeme getirilmesi için toplam 16 gün süren farkındalık çalışmalarında bulunacaktır.
Bunların yanı sıra tüm üye devletler, ulusal bütçelerinin bir kısmını kadına karşı şiddetin önlenmesi için ayırma konusunda teşvik edilecek ve hem devlet hem de özel sektöre bu konuda uzun vadede sürdürülebilir yatırımlar yapmaları için çağrıda bulunulmuştur..
Kadına yönelik şiddet, dünyada en yaygın insan hakları ihlallerinden bir tanesidir.
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadeleyi bir başka açıdan, Müslümanlık açısından değerlendirmek istiyorum:
Kadınlara ve kızlara yönelik şiddeti önleme konusunda İslam’ın ortaya koyduğu prensipler hiçbir sistemin ulaşamayacağı kadar yüce, açık ve nettir.
İslam anlayışına göre; Aile cemiyetin, kadın da ailenin temelidir.
Bu sebeple İslamiyet’te kadına büyük önem verilmiş, ona şahsiyet kazandırılmıştır.
İslamiyet’ten önceki cemiyetlerde kadın daima horlanmış, kadına aşağılık bir mahlûk gibi bakılmıştı.
Tarihi gelişim içinde eski devletlerin kadına bakış açısını incelediğimiz zaman İslam’ın getirdiği prensiplerin değeri daha iyi anlaşılacaktır.
Eski Yunan'da Kadın, şeytanın amelinden meydana gelmiş adi bir varlık olarak değerlendirilmişti.
Eski Çin’de kadın insan bile sayılmamış, kadınlara isim bile verilmemiş, 1, 2, 3 diye rakamlarla adlandırılmıştı.
Eski Roma’da kadın, haysiyeti ve şahsiyeti olmayan, necis, pis bir yaratık olarak nitelendirilmişti.
Eski Hint anlayışına göre kadın o kadar değersiz kabul edilmişti ki; Onların anlayışına göre veba, ölüm, yılan, zehir, ateş ve cehennem kadından daha hayırlı sayılmıştı.
On birinci yüzyıla kadar “İngiltere ”de kocalar eşlerini satabiliyorlardı. İngilizlere göre kadın murdar bir mahlûk sayıldığından İncil’e el sürmesi yasaktı. Kadınlar vatandaş olarak bile kabul edilmezler, onlara mülkiyet hakkı tanınmazdı.
Eski Fransa’da kadının insandan sayılıp sayılamayacağı uzun yüzyıllar tartışılmış, sonunda kadının da insan olduğuna, ancak onun erkeğe hizmet için yaratıldığına karar verilmişti. Kadının çocuklar ve delilerle aynı kefeye konulması anlayışı Fransa'da son yüzyıllara kadar devam etmiştir.
Yahudi Hukuku’nda kadın insanı aldatıp kötülüğe sevk ettiğinden melun bir varlık olarak kabul edilmişti.
Hıristiyan Hukuku’nda kadın şeytanın kapısı, İblis’ in silahı, fitnenin en büyük sebebi olarak kabul edilmişti.
İlk defa İslamiyet kadına “İNSAN” olarak değer vermiş, ona “mülkiyet", "miras”, “eşitlik”, “öğrenme” hakkı tanımıştır.
İslamiyetin getirdiği tabii haklardan faydalanmada kadın erkek ayırımı yapılmamıştır.
Dini açıdan mükellefiyet ve sorumluluk; dünyevi açıdan suç işleme, suç ve saldırılara karşı korunmada kadın-erkek arasında tam bir eşitlik getirilmiştir.
İslamiyet’te kadın artık utanılacak bir yaratık değil, “eşref-i mahlukât = yaratılmışların en şereflisi” olmaya namzet bir varlıktır.
Nitekim yüce İslam dinine ilk inanan da, Allah yolunda canını feda eden ilk Müslüman şehit de kadındır.
İslam’ın ilk dönemlerinde Müslüman olmayanlar yıllar yılı devam eden anlayışları gereğince yeni doğan kız çocuklarını diri-diri kumlara gömmeye devam ediyor, anne babalar bundan hiç üzüntü duymuyorlardı.
Cenâb-ı Hak kız çocuğu istemeyenleri şöyle uyarmıştır:
“Onlardan birine bir kızı doğduğu müjdelendiğinde üzülür ve yüzü simsiyah kesilir. Bak hükmedegeldikleri bu şey ne kötüdür:” (Nahl suresi ayet: 58, 59).
Peygamberimiz (SAV) in : “Kim iki kız çocuğunu erginliğe erişinceye kadar besleyip büyütürse, kıyamet gününde ikimiz onunla beraber olacağız.” müjdesi İslâmiyet’in kadınlara verdiği değeri göstermektedir.
Kuran-ı Kerim’de iki büyük sureye “Meryem” ve “Nisa” adı verilmesi bunun ispatıdır.
İslamiyet’e göre kadın Annedir. Cennet onun ayakları altında, onun rızasındadır.
“Anne insanlar içerisinde ihsan ve ikrama en layık olandır.”
İslamiyet’te kadın EŞ’tir. Zorluklara göğüs geren, sıkıntıları gideren, karanlıkları ağartan güneştir.
Kadın, yuvanın temel direğidir.
İslamiyet'in “kadın hakları” konusunda getirdiği gerçek değer beşeri sistemlerin hala ulaşamadıkları bir yüce seviyedir.
İslam’ın kadın’a bakış açısı budur.
Hoşça kalınız.