İSTANBUL’UN UNUTULAN SEMTLERİ
<Eminönü-Sirkeci-Cağaloğlu>
-IV-


Evet! Günümüzde de cıvıl, cıvıl Eminönü başta olmak üzere kayda geçtiğim meşhur semtler, asıl kimliklerini yaşatan özelliklerini çoktan yitirmişlerdir. Mesela benim çocukluk yıllarımın (1933-1948) Eminönü’sü, varlığını ancak 1965’lere kadar sürdürebilmiştir. Daha sonraki Eminönü ise (kapitale teslim olmuş) ve böylece kendi öz varlığını tamamen yitirmiş bir mahal olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bilhassa kendine has özellikleri olan meşhur semtlerin külliyene yakın bir hoyratlıkla değiştirilmesi ile, bir insanı öldürmek arasında hemen, hemen hiçbir fark yoktur denebilir.
Şöyle ki, tarihten feyz almadan, dün ile bugün arasında kuvvetli bir bağ kurmadan; herhangi bir milletin, yarınlarına endişe ile bakmaması, yarınlarından emin olabilmesi asla, asla mümkün değildir. Zira hemen her millet için tarih başlıca rehberdir. O’nun hikmet ve değerini bir türlü idrak edememiş milletlerin hayatında, tarihin tekerrür etmesi kadar tabii bir şey olamaz.
O halde, hemen her milletin tarihi varlığı içinde: (Dünler-bugünler ve yarınlar) arasında zincirleme bir bağ kurması ve böylece; yanlışların, doğruların muhasebesini en titiz şekilde yaparak, gerçek olanı değerlendirmesi; “Millî varlığı, Millî istikbâli açısından kesinlikle elzemdir”
Basının duayenlerinden Sayın Çetin Altan üstadımız bu hususta pek nefis bir yorumda bulunmuşlar ki aynen geçiyorum:
(Kitlelerin geçmiş ve gelecek bilincinin yoksunluğunu en çok da siyasetçiler sömürür. Örneğin sanki tarihin gerçek payesini siyasetçiler saptarmış gibi kitlelerin gururunu pompalamak için her fırsatta bağırıp dururlar:
“Anlı tarihimiz, şanlı tarihimiz...”
Kitlelere karşı bu tür siyasetçi koşullandırmaların en büyük sakıncası nedir bilir misiniz?
Genç kuşaklardaki beyinsel merakı iğdiş edip dondurması ve onları siyasetçi çıkarlarına uygun birer robota dönüştürmesi....
Bu tür siyasal hipnozlar ise objektif bir bilimselliği geçit tanımaz.)
Eminönü İlçemiz bahsinde, temas ettiğimiz durum daha açık olarak görülmektedir. Eminönü’nün tanıtımı hakkında neşredilmiş olan, iki cilt halinde okuyucuya sunulan: “EMİNÖNÜ-BİR DÜNYA BAŞKENTİ” yakıştırmasıyla bezenmiş muazzam eserde Eminönü’nü A’dan, Z’ye tanıtmaya çalışılmış ve kısmen de muvaffak olunmuştur. Kısmen diyorum. Zira, bu muazzam esere “siyaset illeti” karışmış ve Türk tarihinin bir nüvesi olarak şanlı mazisinde yer alan Osmanlı-Ermeniler, tamamen unutturulmaya çalışılmış”!... Halbuki, Osmanlı Ermenileri bilhassa: “Ticaret san’at ve zenaat” alanlarında; Selçuklular’dan, Osmanlı’ya varlığını göstermiş ve her daim taktirle karşılanmıştır.
Tab’a-yı Sadıka adıyla şereflendirilmiş ve nice hizmetleriyle Devletine gerçekten sadık teba olduğunu ispatlamıştır. Ancak bakıyoruz ki, talihsiz bir dönemin tesirinde ve Azeri zihniyetinin meydana getirdiği kaos dolayısıyla hemen hiçbir menfi hareketimiz olmadığı halde, bizler de, yani Türkiye Ermenileri de “potansiyel düşman” durumuna düşürülmüştür.
Eminönü denince, benim belleğime yerleşmiş olan II.Cihan Harbi yıllarında merhum Annem ve merhum Teyzem ile “Mısır Çarşısı”na giderek, dar bir bütçeye göre alışveriş yapmamız ve vitrinlerde parlak ışıklar içinde yüzümüze adeta gülümsercesine taptaze bir görünüm içinde sanki: “Al beni! Ye beni!” derler: Pastırması, Sucuğu, Kaşarı. Mis gibi Beyaz Peyniri, Tulum Peyniri, Bulaması, Balı, Tereyağı vs. adeta gözlerimi kamaştırp, ağzımı sulandırırdı... Ama ne yazık ki her istediğimizi alabilecek maddi gücü olmayan Annem ve Teyzem; “ufak bir kutu bal ve tereyağı alırlar” ve merhum kardeşim ile bana yedirirlerdi. Kendileri ise, basit bir kahvaltı ile yine öğleyin basit bir çorba ve pilavla nefislerini köreltirlerdi. Çoğumuzun Babaları askerdi ve vatani görev ifa etmekteydiler. Yanî Analarımız hem ana ve hem de baba görevi ifa etmekteydiler. Ekmek karne ile satılmaktaydı. Bilhassa “Kayısı-Bulamasını” çok severdim ve Annem özellikle Mısır Çarşısı’ndan alır bütün bir ay kardeşimle bana yedirirdi. Mangalda kızartılmış ekmek dilimi üzerine sürülen tereyağı ve bulama, bizlerin en sevdiği yiyecekti ki, en ala olanı Eminönü-Mısır Çarşısı’nda bulunurdu. Günlük yumurta’dan sahanda sucuklu veya pastırmalı ve ayrıca omlet ile ala-kok pek nefis olurdu ama, böylesi nefis yiyecekler ay’da bir ancak yiyebilirdik.
Mısır Çarşısı ve çevresi; maddi açıdan iyi olanlar için, muhtelif gıda hazinesi. Fakir, fukara için ise; seyrederek iç geçirmekten gayrı hiçbir mana ifade etmezdi!...
Daha evvel temas ettiğim ve (2008) yılında neşredilmiş bulunan hacmi hayli geniş ve iki muazzam cilt olarak hazırlanıp okuyuculara sunulmuş bulunan eserde, “Osmanlı-Ermeni esnafı” hakkında tek kelime geçilmemiş lâkin, büyük bir ruhani ve Ermeniler’in ilk Patriği olan “Hovagim Yebisgobos”un, Sultan Fatih’i, Sultan-Ahmet’teki Hipodrom’da gösteren figürler arasında yer alan figürü hakkında yazılan dipnotu aynen şudur:
(Fatih Sultan II. Mehmed’in Atmeydanı’nda yılanlı sütunu’na (şeşper) topuz atışı. Padişah’ın önünde ve arkasında silâhendarlar, meydanda mızraklı süvariler ve Yeniçeriler görülmektedir.
Ayrıca Fatih’i engellemeye çalışan Ortodoks Patriği “Gennadius da tasvir edilmektedir. Sahnenin en sağında, beyaz sakallı olan.)
<Seyyid Lokman, Hünername, I, TSMK, Hazine, nr. 1523, vr.162b.> Sahife: 84-85.
Not: (Minyatür’de görülen ruhani, Ortodoks Patriği, Gennadius değil; bizzat Sultan Fatih’in, Osmanlı Ermeni’lerine Patrik atadığı “Hovagim Yebisgobos”dur. Sultan Fatih’i engellemeye çalışmamış, bilakis tezahürle teşvik etmiştir.
Benim, (TÜRKİYE ERMENİLERİ TARİHİ) adlı ve 6. Baskı yapmış olan telif eserimde, bizzat “Ermeni Patrikhânesi” arşivleri de dahil, muhtelif ana kaynaklardan istifade ederek temas ettiğim bu konu. En ince detayına kadar mevcuttur ki, yakın bir zamanda yeni bir baskısı “İz-Yayınlarında” okuyuculara sunulacaktır.)

EMİNÖNÜ BÖLGESİ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ!...

Bahsini ettiğim muazzam iki ciltlik eserin tanıtım yazısında Eminönü Belediye Başkanı Sayın, Nevzat Er, (Eminönü İmparatorluğu ya da Payitaht-ı Zemin) serlevhasıyla şu değerli tanıtım yazısını geçmişlerdir:
(Elinizdeki kitabı hazırlayan Hocalarımızdan değerli tarihçimiz Prof.Dr.İlber Ortaylı’nın ifadesiyle; “İnsanoğluna 1500 yıl içinde ne yaptınız diye sorulsa; Dünyanın Başkenti bu şehirdi, üstünde görünenlere bakın, yeter” demek gerekir. Bu öylesine bir hakikat ki; Sinan’ın muhteşem eseri Süleymaniye Camii, Dünya’nın ilk alışveriş merkezi Kapalıçarşı, gökyüzüne uzanan minareleriyle Sultanahmet Camii, Dünya’nın yöneltildiği ve Mukaddes Emanetlerin sergilendiği Topkapı Sarayı, Anadolu’nun ve Ön Asya’nın tarihi zenginliği Arkeoloji Müzesi, Roma’nın görkemli Hipodrom, efsaneleri ve gizemiyle Çemberlitaş ik akla gelenler arasında yer alır.
İstanbul ve dolayısıyla Eminönü, sadece tarihi zenginliği ve anıt eserlerinin muhteşemliğiyle imrenilen bir şehir değildir. Bu zenginliği tamamlayan topografyası (Çizimi) ve görenleri hayran bırakan doğal güzelliğiyle de yüzyıllarca konuşulmuştur.
Günümüzde Tarihi Yarımada olarak nitelendirilen bölge; Haliç, Boğaz ve Marmara ile çevrelenmiştir. Denizle iç içe geçen Eminönü, her geçen gün büyüyen ve genişleyen İstanbul’un kalbi olmayı sürdürmektedir.
Medeniyetimizin anlam kazandığı ve simgeleştiği Eminönü’nde tarihten günümüze aktarılan zenginliği iyi korumalı, doğru anlatılmalı ve başarılı bir şekilde geleceğe taşımalıyız. Yaşadığımız şehre duyduumuz aidiyet ve sahip olduğumuz değerler aynı zamanda çok ciddi sorumluluklar da yüklemektedir. Yüzyılların yorgunluğunu ve yıpranılmışlığını taşıyan şehrimiz, modern zamanlarla birlikte artan hoyratlığın sonucunda önemli sorunlarla yüz yüze kalmıştır.
Nedenleri ve sorumluları hakkında çok fazla söz etmek yerine, çözüme dair düşünmek ve uygulamalar geliştirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Yılların ihmali sonucu bugün geçmişteki ihtişamın özlemle andığımız Eminönü’nde tarihi öneme sahip kararlar alınmaktadır.
Şehrimiz için tarihi bir fırsat kabul edilmesi gereken Hükümetimizin desteği, Büyük Şehir Belediyemizin katkılarıyla Eminönü için yeni bir dönüşüm hamlesi başlatılmıştır. 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilen İstanbul’un elden geçirilmesi gereken en önemli merkezi Eminönü, bu hamleyle insanlığın iftihar ettiği bir şehir olma vasfını sürdürecektir.
....İmparatorluklar Şehri Eminönü’nü en iyi şekilde tanıma ve tanıtma hedefimize çok anlamlı bir katkı sağlayacağına inandığım “Payitaht-ı Zemin: Eminönü” kitabını yayınlamış olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Kitabın hazırlanmasına katkıda bulunan herkese teşekkür ediyor, sizleri Eminönü’nün birkaç bin yıllık görkemli tarihiyle baş başa bırakıyorum.)
Nevzat ER
<Eminönü Belediye Başkanı>


Saygıdeğer okuyucularım, Eminönü ve çevresi, İstanbul Şehrinin en önemli mahalleridir. Dolayısıyla, Eminönü Belediye Başkanı Sayın Nevzat Er Bey’in hazırlatıp, okuyucuya sunduğu iki ciltlik muazzam bir çalışmanın meydana getirdiği üründen hiç söz etmeden, doğrudan kendi değerlendirmelerimize değinmek istemedim. Tek kelime ile bu haksızlık olurdu. Dolayısıyla biz de ilk bölümü, Sayın Nevzat Er Bey’in eserine tahsis ettik. İnşallah önümüzdeki sayıda, bizim telif çalışmamız sizlerle buluşacaktır.
Sevgi ve saygılarımızla yeni bölümde buluşabilmek dileğiyle, cümlenize hayırlı yarınlar diliyoruz efendim.

Not: Yazıdan herhangi bir pasaj alınması halinde gazetemize müracaat edilmesi gerekmektedir.