Kendisi veya vereceği zararları önlenebilecek pek çok doğa olayı, çeşitli kazalar, günümüz dünyasında on binlerce insanın hayatını kaybetmesine, milyarlarca liralık maddi kaybın meydana gelmesine neden olmaktadır.
Böylesine acılı olayları, felaket seviyesine getirmeden alınması gereken tedbirler yok mudur? Dünyanın pek çok ülkesinde sonu insan hayatına mal olacak böylesi olayların yaşanmaması için etkin tedbirler, sıkçasına uygulanan denetimler uygulanırken; ülkemizde durum nasıldır?
Ülkemizde yaşanan kazalara, karşı karşıya kaldığımız doğa olaylarına baktığımızda; ne yazık ki, yeterli tedbirlerin alınmadığı, etkin denetimlerin yapılmadığı ama bu tür olaylar yaşandığında pek çok insanımızın hayatını kaybettiği, geriye keder yüklü nice aile dramlarının kaldığı acılı bir süreçle karşı, karşıya kalırız…
Binlerce insanımızı kurban verdiğimiz bu ‘kazalardan’, ‘felaketlerden’ sonra; hemen, hemen söylenen şeyler aynıdır:
‘’Allah bir daha göstermesin…’’, ‘’Göz göre, göre…’’, ‘’Bile, bile…’’, ‘’Biline, biline…’’, ‘’Hataları olanlar en ağır şekilde cezalandırılacaktır…’’
Ama yaşanan bu olaylara, böylesine büyük acılara rağmen:
Büyük bir deprem kuşağının üzerine kurulu ülkemizde; fay hatlarının üzerine evler; koca, koca tesisler inşa edilir!
TÜBİTAK’TA gerçekleşen ‘Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayışları’ bilgi şöleninde; son 70 yılın ortalamasına göre Türkiye’de her yıl; ‘1000 kişinin depremde hayatını kaybettiği, 2 bin 100 kişinin sakat kaldığı, 7 bin yapının hasar gördüğü’ açıklanmıştır.
Hatırlayalım, 17 Ağustos 1999 Kocaeli-Gölcük depremini…
Hatırlayalım, o günün saat 03.02’sinde yüreklerimize düşen ateşi…
Hatırlayalım, on binlerce insanımıza mezar olan o yerleri…
Hatırlayalım, ülke ekonomimize verdiği milyarlarca lira zararı…
Ne çabuk unuttuk değil mi?
Hani nerede şimdi her mahalleye konulan ilk yardım konteynerleri?
Biliyor musunuz? Bir deprem anında kullanacağınız tercihli yollar ne oldu şimdi?
Ya deprem olduğunda, oturduğunuz semte en yakın ‘afet toplanma yeri neresidir? Bilebilir misiniz bu trafik karmaşasında o yere nasıl gidilebileceğini?
Ya da, öyle bir yer kalmış mıdır ki?
Hatırlıyor musunuz? Rahmetli ‘Deprem Dede’ Prof. Ahmet Mete Işıkara’nın: 
‘’Deprem öldürmez, bina öldürür.’’ Dediği günleri?
Etrafınıza şöyle bir bakın! Her mahallesinde yükselen gökdelenleriyle, her geçen gün artan trafik yoğunluğu ile beklenen o büyük İstanbul depremine gerçekten de hazır mıyız şimdi?
Biliniz ki, deprem geleceği günü unutmadı! 
Siz de unutmayın!
Bir gün o afetle karşılaştığımızda; ülkemize en çok zarar verecek bu doğal afet, karşımıza en acımasız yüzüyle çıkacaktır…
Ya ülkemizde en çok can kaybına neden olan maden ocaklarında durum nasıldır? Grizu patlama ihtimaline rağmen maden ocakları çalışmaya devam eder! 
Ekmeğini madenden kazananlar çok iyi bilir bu felaketi. Hiç beklenmeyen bir zaman kesitinde ani bir patlamayla sarsılır pek çok korkusuz yürek, o maden mezarlıklarında mahsur kalır, ya da hayatlarını bırakır. Ama ne çare ki, kimilerine göre bu felaket; işin fıtratında vardır!
Ya şiddetli yağışlar sonrası yaşanan sel felaketleri?  Köprüler yıkılır, yollar çöker, onca can selle birlikte göçüp gider! Ardında sadece acı kalır…
İş kazalarında ülkemiz birçok ülkeden ileridir (!) Örneğin, ülkemizin iş kazaları, ABD’ye göre 10, İngiltere’ye göre 12 kez fazladır! Türkiye, 100 bin çalışan başına ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisi, dünya sıralamasında ise; üçüncü sıradadır..!
Çığ haberleri ülkemizin doğusundan gelen değişmez haberlerimizdendir. Dağların yamaçlarına kurulu köylerin çığla birlikte yok olup gideceği bilinir de!  Çığ felaketi gerçekleşince, yöre yetkilileri o zaman çare üretmenin peşindedir..!
Trafik kazalarında, dünyada ortalama yılda 1,2 milyon kişi ölmektedir. Türkiye’nin durumu da dünyadan farklı değildir! 2015 yılı TUİK istatistiklerine göre Türkiye’de yaşanan 1 milyon 313 bin 359 trafik kazasında 7.530 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir… 
Sanki yollarımızda bir savaş yaşanmıştır! Ama her yıl ülkemizin uzun bayram tatillerinde yaşanan trafik kazaları, bu acı sonun en çarpıcı görüntüleri değil midir?
Ya yangınlar? 
Daha geçtiğimiz hafta 11’li yaşlardaki melek yavrularımız, Aladağ’da kavrulup gitmemiş midir? Milletçe yüreğimiz dağlanmamış mıdır? Böylesi yangınlara nice kurbanlar verilmemiş midir? Neden?
Ciddi bir istatistiği bile yoktur, ülkemizde yaşanan yangınların! İş yerleri, doğanın ciğerleri, evlerimiz, okullarımız, insanlarımız yanıp kavrulur; yitip gider onca güzellikler, gencecik bedenler… 
Günümüz Türkiye’sinde yangının olduğu yere varacak kahraman itfaiyecilerimiz, yangın söndürme donanımları vardır ama onları yangın bölgesine götürecek yollarımız, trafik keşmekeşliğine teslimdir!
Failinin kendisini en iyi gizlediği felaketlerden birisidir çevre felaketi… 
Çevremiz, denizlerimiz, havamız, suyumuz, ormanlarımız pervasızca kirlenir, kirletilir. Fabrikaların atıklarıyla kirlenen dere suları bizimdir, mahallelerin ortasından akar! Kirletilen denizler bizimdir, gençlerimiz orada denize girer! Kirli havadan en çok yoksul zarar görür. Çürüyen, kokan her şeyin zararı yoksuladır…
Çevre kampanyalarını yürütenlere bakarsınız, tekelci patronlardır! Örneğin; emperyalistler çok çevrecilerdir! Ancak, çevreye ilişkin kanunlara en başta sanayiciler; ‘sanayi köstekleniyor’ gerekçesiyle karşı çıkarlar. O eşiz doğal güzelliklerimizin, böğrüne vurulan altın madeni kepçesi ‘emperyalist güçlere’ aittir…
Hesler, kaçak çalışan madenler, kesile, kesile yok olan ormanlarımız, tertemiz akarken kirlenen o güzelim sularımız, doğal yaşam alanlarını kaybeden nice doğa canlılarımız, tarihi dokularını kaybeden nice şehirlerimiz…
Yetkililerin almış olduğu onca tedbire rağmen ne yazık ki, ülkemizin yaşadığı doğal afetler sırasında, türlü kazalar sonucunda binlerce insanımız hayatını kaybetmekte, ya da ömür boyunca sakat kalmaktadır.
Bu noktada devlet yetkililerinin yanı sıra; ülkemizde yaşayan yurttaşlarımıza da önemli görevler düşmektedir.
Yukarıda sıralamış olduğum kazalara karşı caydırıcı önlemlerin alınması, denetimlerin eksiksiz ve zamanında yapılması, bilgili, bilinçli olmak; sonu hayatımıza mal olabilecek bu tür olayların önlenmesine yönelik en etkin tedbirler olacaktır. Çocuklarımız da bu bilinçle yetiştirilmelidir. 
Gerçek olan şudur ki;
İnsan hayatı bize yüce yaratandan emanet en değerli varlığımızdır. Bu emaneti en iyi şekilde muhafaza etmek; ülkemizi yönetenlerin, bizim en önemli görevimizdir.
İnsan hayatı paha biçilmez bir değerdir. 
Tedbirsiz, dikkatsiz kazalara; önlemi alınmamış doğal afetlere feda edilecek kadar ucuz değildir…