“Burası Türkiye, tam bir çelişkiler ülkesi”…  Bu cümle, sayısını hatırlamadığım kez dilimden dökülür ve satırlarımda yer alır.
İnanın bıktım tekrarlamaktan. Ancak, öylesine olaylar oluyor ki, şaşırıp kalmamak, bu cümleyi yinelememek elde değil. İşte buyurun size son bir örnek; Galatasaraylı Felipe Melo, Twitter’da yayınlanan ve Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a hakaret içeren bir Tweet’i retweet ederek profiline yayıyor. Bu durum gerekçesiyle, Melo PFDK’ya sevk ediliyor.
PFDK Brezilyalı oyuncuya iki maç ceza veriyor. Daha sonra Melo, klasik bir tavırla, “Ben bilmediğim bir dille bir başkasına hakaret edemem ki. Yaptığım şey sadece bir paylaşımı, kendi profilimde yayınlamaktı. Eğer bu durumda birilerini kırdıysam özür dilerim” diyerek kendisini savundu.
Bu olayın hemen akabinde Galatasaray Kulübü Başkanı Ünal Aysal, Aziz Yıldırım aleyhine sosyal medyadaki paylaşımı nedeniyle Türkiye Futbol Federasyonu Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'na sevk edilen Felipe Melo'ya arka çıktı.
Aysal, hafta içi bir antrenman sonrasında sohbet ettiği Brezilyalı futbolcuya, "Sen çalışmana devam et. Sonuna kadar arkandayız. Senin spor ahlakından da çalışmandan da memnunuz. Yapılan haksızlıklarda seni hiçbir zaman yalnız bırakmayacağız. Senden tek isteğimiz sakin davranman. Sadece saha içinde değil, özel hayatında da örnek bir oyuncusun. Başını hiç eğme, hep dik tut. Biz senin yanındayız" dedi.
Gerçekten trajikomik olaylar zinciri.
Gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz, başkanı olduğunuz bir kulübün oyuncusu, bir kulüp başkanı hakkında yazılmış ve hakaret ve aşağılama içeren bir sosyal paylaşım metnini, kendi profilinde yayarak bir şekilde eylemin içinde yer alacak ve siz onu çok iyi bir iş yapmış gibi savunacaksınız. Bu durum nasıl açıklanabilir bilmiyorum.  Bu durum için olsa olsa, suça bir biçimde iştirak etme denir diye düşünüyorum.
Hemen burada küçük bir açıklama yapmak gerek. Yazdıklarımdan Aziz Yıldırım’ı savunduğum anlamı çıkmasın. Asla böyle bir düşünce içinde değilim kesinlikle de olmam. Benim derdim, herkesin kendi işini yapıp, gereksiz işlere burnunu sokmaması yalnızca.
Bu olay, hemen hepimizin bildiği o hoca-cemaat kelimelerinin içinde geçtiği o meşhur deyimi aklıma geliyor.
Öyle ya, kulübünün başkanı, yaptığın hatanın hızlı bir savunucusu olursa, senin de böylesine cüretkar olmaman için hiçbir neden olamaz sevgili Melo (!).
Bu ülkeye geldiği andan beri, sayısız nahoş olayda baş aktör konumundaki Melo’nun, nereden ve nasıl bir güç aldığı da böylece ortaya çıkıyor galiba.
Bir de olaya farklı bir perspektiften bakıp, göreceli olarak ele alalım dilerseniz. Eğer Melo’nun yaptığı, masumane bir davranış, sadece bir sosyal paylaşımı kendi profilinde yayınlamaksa, PFDK neden suç olarak kabul edip basıyor cezayı. Yok eğer bu gerçekten bir suçsa, haydi futbolcu bir yanlışlık yapıp bu hataya düştü diyelim (yemezler ya, neyse…) Galatasaray gibi, bu ülke sporunun önemli unsurlarından olan bir camianın başkanı, nasıl olupta da böyle bir eylem ve o eylemin faili bir oyuncuyu, ‘elemanı’ bağrına basıp müdafaa edebiliyor.
En başta altını çizdiğim gibi, bu ülke gerçekten tam bir çelişkiler ülkesidir. Sanırım bu özelliğini de kolay kolay yitiremez. Bu mantık, bu anlayış ve bu insan dokusu olduğu sürece de bu iş böyle gider, bu devran böyle döner. Nice Melolar, nice Aysallar ve nice Yıldırımlar da bu sonsuz filmin karelerindeki yerlerini almayı sürdürür.
Tabii ki imam ve cemaat ilişkisi de aynen, kesintisiz devam eder.
Ne dersiniz, sizce yanılıyor muyum acaba?