Birleştiren Şehir / Kudüs

Halit Ömer Camcı

Nereye gitmeli ne yöne bakmalı?

Gezgin; ‘Dağların ardını merak edin, çiçekleri kağıttan koklamayın, çiçek dolu ovalarda koşmayı tercih edin’ diye nasihatler ediyor bize..

Yazın üşüyebileceğiniz yerlere, kışın da sıcak iklimlere göç edin’. ‘Ama ne olursa olsun bedeninizin keyfine kapılıp seyahat etmeyin ayette yazdığı gibi “Doğu da Allah'ındır, batı da. Artık nereye dönerseniz dönün, orada Allah'a dönmüş olursunuz’ diyor...

Bir şehre ilk kez gittiğinizde hissettiğiniz o yabancılık ve yeni yerler görme duygusu Kudüs için oldukça yabancı bir duygu. Çünkü dünyanın neresinde doğarsanız doğun, hangi inanç halkasının içinde olursanız olun Kudüs hep sizin şehrinizdir. İlk kez gitmenizde bir sorun yok, siz o sokaktan geçmişsinizdir. O çocuğun başını okşamış, o kadının yüzüne bakmış, o adamla tokalaşmışsınızdır. Seyyahlar mı anlatmıştır daha önce, haritalarda mı görmüşsünüzdür, fotoğraflarına aşinalığınızdan mıdır bu yakınlık? Hayır. Bu bambaşka bir şeydir. Sizi siz yapan bütün birikimler Kudüs’e uğradığı için, içinizde bir yerin hep Kudüs diye seslenmesi ile büyüdüğünüz içindir.

Dünyanın en yaşlı şehirlerinden birine misafir olmak

Şehrin tarihi M.Ö. 4000 ila M.Ö. 3500'lere kadar gider ki bu da Kudüs'ü dünya üzerindeki en eski şehirlerinden biri yapar. Kudüs üç İbrahimî din için de özel ve kutsal olan tek şehirdir. Nüans Tur’la İstanbul’dan Thy’nin 12:15 uçağı ile Tel Aviv’e gidiyoruz. Sıkıntılı bir havaalanı tecrübesinin hemen ardından İsrail’in denize bakan şehri Yafa’dayız. Modern şehrin içinden geçerek tarihi Yafa şehrine giriyoruz. Bizi karşılayan Osmanlı eserleri arasında denize bakan Bahriye Camii, Hamidiye Külliyesi, Karakol binası ve Çeşme ile Sultan Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılı anısına yapılan Saat Kulesi karşılıyor. Güzel bir ikindi yemeği ve Yafa turu ardından Kudüs’e doğru yöneliyoruz. Kalacağımız otelde odalarımıza eşyalarımızı yerleştirip biraz dinlenme molası veriyoruz. İçimizi binlerce yıllık birikimi ile bizi misafir eden bu ‘kutsal’ şehirde görüp yaşayacaklarımızın merakı kaplıyor. Bilindik bilinmedik binlerce seyyah’ın rüyası bizim de rüyamız olan Kudüs’teyiz. Gece kısa sürüyor.

Sabah olmadan Mescid-i Aksada

Sabah gün doğmadan uyanıyoruz. Gökyüzü gecenin karanlığından turkuvaz maviye dönerken mescid’i aksa’yı saklayan duvarların önündeyiz. Kapıda görevli İsrail askerleri pasaportlarımıza bakıyor, üzerinde din hanesi olmayan pasaportlar yetmiyor ve ülkemizde kullandığımız herhangi bir kimlik kartına da bakmak istiyorlar. Yanında pasaportlarından başka herhangi bir ‘ID’ bulundurmayanlar içinde biraz da ‘batılı’ gözükenlerin, gerçekten Müslüman olduklarını ve bu mekana girmeyi hak ettiklerini belgelemek için ‘Fatiha’ suresini okumaları gerekiyor. Fatiha’yı okumak kelimenin tam anlamı ile bir ironi içeriyor. Çünkü dinini ispatlamak için okunan bu surenin isminin kelime karşılığı ‘açmak’ anlamına geliyor. Mescid-i Aksa’ya giden kapıları açmak için Fatiha’yı bilmek gerekiyor.

Kağıttan kimliklerin yetmediği yerde şahsiyetlerimizin ‘Fatihası’ ile, Mescid-i Aksa başta olmak üzere, en görkemlisinden Ömer Mescidi ve daha birçok mekanı barındıran alana giriyoruz. Sabah esintisinin serinliği, geçmiş yüzyılların hatıralarının sıcaklığına karışıyor. Daha önce Medine’ye uğrayanların ‘burası biraz da Medine’ye benziyor’ dediklerini işitiyoruz. Hz. Peygamber’in Miraç’a çıktığı ve Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’ya ev sahipliği yapan bu mekân hiç de yabancımız değil. Rehberimiz, gecenin aydınlığında binaların hafızasını kazımaya başlıyor.

Göğe çıkılan şehir

Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) Yücedir. Gerçekten O, işitendir, görendir. Kur’an’da Hz. Peygamber’in Kudüs’ten göğe yükselmesini anlatan ve gece yürüyüşü anlamına gelen İsra suresi bu ayetle başlıyor. Miraç, yükselme yukarı tırmanma manasındaki arapça ‘urûc’ kelimesinden türetilmiş ve ‘yükselme vasıtası’ anlamına gelen ve özel olarak da Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in yeryüzünden fizik ve metafizik olarak Allah’a ulaşmasını ifade eden özel bir kelime. İsra Suresinde de belirtildiği üzere hadisenin yeryüzünde gerçekleştiği mekan Mescid-i Aksa. Kudüs’ü Müslümanlar tarafından kutsal kılan sebeplerden biri ve belki en önemlisi de bu olsa gerek.

Seyahatin bu kısmına biraz mola verip 1200’lü yılların büyük gezgin’i İbn Battuta’nın Kudüs’ü, Mescid-i Aksa ve etrafını anlatışına kulak verelim…

Buradan Kudüs’e hareket ettim. Yolda Yunus peygamber’in kabrini ziyaret ettim. Yanı başında büyük binalar ve mecit vardı. Orada Hz. İsa’nın doğduğu ve doğumundan önce Hz. Meryem’e uzatılan meşhur hurma ağacının izlerinin bulunduğu Beytelehm’i ziyaret ettim. Çok kalabalık bir yer. Hıristiyanlar buraya hürmet gösteriyorlar. Gelen ziyaretçilere ziyafet veriyorlar. Daha sonra Beyt’il Makdis (Kutlu Ev) diye bilinen mescide ulaştım. Burası yücelik sıralamasında iki ulu mescitten (Mescid-i Haram/Kabe ve Ravza-i Mutahhara/Mescid-i Nebevi) hemen sonra gelir. Şehir gayet büyük. Binaları yontma taş ile inşa edilmiştir.

Kutlu Mescit

Bu mescid, sanatkarane bir tarzda yapılmış en ünlü mabetlerdendir. Mimari açıdan eşsiz güzelliktedir. Yeryüzünde bundan daha büyük mescit bulunmadığı söyleniyor. Üç tarafından ayrı ayrı kapılar vardır. Ben kıble tarafının yalnız bir kapısını biliyorum. Oradan İmam girer. Mescit çatısız, geniş bir meydandan ibarettir. Sadece ‘Mescid-i Aksa’ diye bilinen kısım tamamen çatı ile örtülüdür. Mimarisinde göze çarpan hüner ve sanat insanı hayrete düşürür. Kubbenin her yanı altın yaldızla, çeşit çeşit rengarenk nakışlarla süslüdür.

Kubbetü’s Sahra (Kaya Kubbesi)

Bu kubbe çok sağlamdır. İnsanı şaşırtan son derece garip bir yapı! Güzellikten nasibini almış., her yanı sanatkarca bezenmiştir. Mescidin tam ortasındaki yüksek çıkıntı üzerine inşa edilmiştir. Oraya mermer bir merdivenle çıkılır. Dört kapısı var. Kubbeni her yanına sanatkârane bir tarzda mermer döşenmiştir. İçini ve dışını, tüm güzelliklerini ve süslerini tarif etmekten kalem aciz kalır. Süslerin çoğu altın yaldızlı olduğundan ışık gibi parlar, bir yanıp bir söner. Kubbenin tam ortasında, kitaplarda anlatıldığı gibi, elçiler önderi Peygamberimizin göğe yükseldiği kutsal kaya ( Sahra) görülür. Bu kaya pek serttir. Yaklaşık bir adam boyu yüksekliktedir. Alt tarafında bir oda sayılabilecek kadar geniş bir mağara mevcuttur. Buranın da yüksekliği ortalama bir insan boyundadır ve içeriye merdivenle inilir. Orada mihrap şeklinde bir çıkıntı vardır.

Kayanın etrafını çepçevre saran iki kafes bulunuyor. Kayaya daha yakın olan demirden, uzak olansa ahşaptan mamüldür. Ayrıca kubbenin üzerine asılı bir kalkan vardır. Halk bu kalkanın cengaver Hamza b Abdulmuttalip’e ait olduğuna inanır.

Rehberin ve çağlar üstü rehberimiz İbn Battuta’nın anlattıklarına kulak verdikten sonra sabahın da aydınlanmaya başlaması ile kendimizi önce Kubbetüssahra’ya ardından Mescid-i Aksa’nın kapsayıcı serinliğine bırakıyoruz. Gün ağarırken içimizi de ağartan bir ferahlık hissi ile otellerimize dönüyoruz. Birkaç saatlik bir dinlenme ve keyifli bir kahvaltıdan sonra Nüans Tur’un ekibi ile birlikte Zeytin Dağı’na çıkıyoruz. Kudüs’ü ve özellikle Kubbetüssahra ile birlikte Mescid-i Aksa’yı panoramik olarak görebileceğiniz en güzel manzara noktası Zeytin Dağı’ndaki bakış yeri. Buradan masmavi bir gökyüzü altında altın sarısı kubbesi ile Kubbetussahra özellikle bir hazine görüntüsüne bürünüyor. Binyıllarca bu yapıya buradan bakan insanların olduğunu akledince, zihninizde bir zaman yolculuğu da başlamış oluyor.

Sürecek...