Yeminli Malî Müşâvir, Siyaset ve Fikir Adamı Yazar A H M E T   R Ü Ş T Ü  Ç E L E B İ İle GENÇLİK MESELELERİ Üzerine Konuştuk.

Oğuz Çetinoğlu: Sayın Çelebi,  sorulara geçmeden önce Gençlik meseleleri üzerine genel bir değerlendirme lütfeder misiniz?
Ahmet Rüştü Çelebi: Ülkemizde özellikle, yıllardan beri ihmal edilen; hatta farkına varılamayan bir konu Gençlik Meseleleridir. Başka bir deyimle; gençliğin gerçek meseleleri bilinmemiş veya kasten ele alınmayarak farklı bir gençlik yetiştirilmek istenmiştir. Bu ifâdelerimizle, Tanzimat’tan bu yana habis bir ur gibi, bünyemizi, kafamızı, gönlümüzü saran şekilde ve ruhsuzlukta batılılaşma felaketinin gençlik anlayışını belirtmek istiyoruz.
Öyle bir batılılaşma zihniyeti bütün ruhumuza işlemiştir ki; bir zamanlar ‘Paris’e git Paris’e, gitmez isen Paris’e; insan olamazsın nerdeyse!’ Anlamında yorumlanacak tekerlemeler; o günün bir aydın haysiyetsizliği ve maymun taklitçiliği ile moda olmuştur. Öyle bir (monşer!) zihniyeti ki, incelendiğinde, ruhsuz, köksüz, çilesiz, fikirsiz, bilgisiz, meselesiz, idealsiz aydın görünümlü insanların cehlin doruklarında olduğunun hazin bir göstergesidir.
Çetinoğlu: Batı hayranlığı ne zaman kim veya kimler tarafından başlatıldı?
Çelebi: Yerinde bir soru. Ankara Kalesi gibi, Galata Kulesi gibi tarihî bir gerçeği 2 kere ikinin dört etmesi gibi matematik bir somut delil halinde arz etmek isterim: Bu hareketin öncüsünün İbrahim Şinasi olduğu söylenir. İstanbul’da 1826 yılında doğdu. Agâh Efendi ile birlikte çıkardığı Tercüman-ı Ahval  Gazetesi’nde  yazılar yazdı.  Daha sonra Tasvir-i Efkâr gazetesini çıkardı. Tanzimat’la başlayan batılılaşma hareketlerine öncülük etti. Devlet tarafından eğitim için Fransa’ya gönderildi.
Koruyucusu Sadrazam Mustafa Reşit Paşa idi. Mustafa Reşit Paşa hakkında şöyle yazıyordu:
‘Sensin ol fahr-i cihan-ı medeniyat ki heman;
Ahdını vakt-ı saadet bilir ebna-yı zaman!
Sadr-ı millete vücudun ulu bir mucizedir;
Bunu fehmeylemeyen müdrike-yi acizedir.
Omuş insan taassup bir onulmaz illet;
Hüsn-i tedbirin ilen kurtulur ondan millet!
Bir ıtıknamedir insana senin kanunun;
Bildirir haddini sultana (!) senin kanunun!’
Körü körüne batıcı bir sadrazam tarafından hazırlanmış kanunun ‘mantıknâme’ olduğunu ve Osmanlı sultanına haddini bildireceğini söyleyen, Şinasi; nasıl bir muhakeme ve mantık sahibidir ki, Paris’te iken renkli bir baloda, kadın-erkek halvetini görünce, ‘Ne zaman ki, bizde de böyle bir balo yapılır; imparatorluk o zaman kurtulur!’ gibi, eksantrik bir fikri (!) serdetmiştir.
Şinasi, 13 Eylül 1871 tarihinde öldü. Fakat yüzlerce, binlerce batı hayranı batıcılar onun açtığı yolda ilerlediler.   
Tevfik Fikret, sonradan papaz olan oğlu Halûk’un şahsında; fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şair olarak; Sis şiirinde; İstanbul’un ulu Fatihi ile yerin altında yatanları bile kendi anlayışında rezil etme (!) şaşkınlığında (en edepli tarifi ile) bulunmuştur.
Çetinoğlu: Batı hayranlarının batıcı hareketleri Cumhuriyet’ten sonra da devam etti mi?

Çelebi: Cumhuriyet’ten sonra; her radikal devrimin tabîi bir sonucu olarak, yeni bir toplum; yeni bir zihniyet, yeni bir gençlik yaratmak (!) projeleri hâkim olmuştur. Cumhuriyet’ten sonra, özellikle İsmet İnönü’nün şeflik döneminde; Hasan Ali Yücel Maarif Vekili; Ord. Prof. Dr. Şerafettin Yaltkaya, Diyanet İşleri Başkanı, İsmail Hakkı Tonguç Köy Enstitüleri Kurucusu ve Başkanı; Vedat Nedim Tör, Basın Yayın Genel Müdürü iken; Türk gençliği ne hazin bir gerçektir ki; tamamen ruh kökünden; manevî ve millî dayanaklarından koparılmış; ruhsuz, köksüz, atasına ve ecdadın bütün büyüklerine karşı kin doldurulmuş ve onlara söven bir gençlik yetiştirilmeye çalışılmıştır.
Çetinoğlu: Türk müziğini radyolardan yasaklayan, Nâzım Hikmet’in yakın dostu Vedat Nedim Tör’ün mârifetlerinden (!?) söz eder misiniz?
Çelebi: Okullara gönderdiği bir genelge ile:  “Allah, Peygamber, din, iman kelimelerinin hiç kullanılmaması; bu köhnemiş fosillerden uzak kalınması” direktifini vermiştir. Bu genelge, Başbakanlık arşivlerinde mevcuttur.
Çetinoğlu: Hasan Ali Yücel?
Çelebi: Bir şiirinde şöyle diyor:
“Eskiyi unut, yeni yolu tut;
Türklüğe umut, sen ol çocuğum!”
 “Yeni bir soy türüyor; özü sağlam, dışı dinç;
Gözlerinden okunur, özlerindeki sevinç Başka şiirde de şu ifâdelere rastlıyoruz: “ Ne efsane, ne yosun /  Kâbe Arab’ın olsun, Bize Çankaya yeter!’
Bütün bu açıklamaları yapmaktan amacımız; âdeta bir manevî medeniyetin canlı uzuvları sayılması gereken gençliğimizin nasıl tahrip edilmek istendiğini ve tahrip edildiğini göstermektir.
Dünyanın hiçbir yerinde, gençlik, kendi öz yurdunda ve idarecilerinin öncülüğünde böylesine bir tahribata, travmaya, madde ve mânâ soykırımına mâruz kalmamıştır.
Çetinoğlu: Siz gençlik için nasıl bir eğitim teklif ediyorsunuz?
Çelebi: Gençler geleceğin teminatıdır Geleceğin teminatı olan gençlerin, gerçek anlamda teminat olabilmesi için şuurlu bir gençlik yetiştirilmesi gerekir?
Çetinoğlu: Bunu kim yapacak?
Çelebi: Devlet yapacak. Millî eğitim politikalarıyla.  
Çetinoğlu: Yapmıyor mu?
Çelebi: Şu hakikati peşinen belirtelim ki; CHP’nin gençlik politikasında; Türk’ün ruh köküne bağlı bir medeniyetin, milletimizi vücuda getiren değerlerin, bizi biz yapan ruh payandalarımızın tamamen ortadan kaldırılması, muhteşem bir mâzinin, geçmişten geleceğe uzanan muazzam bir köprünün imhası esas alınmıştır.
14 Mayıs 1950 tarihinde, meşhur solcu, İşçi Partisi lideri Mehmet Ali Aybar’ıın ifâdesiyle; DP bir beyaz halk ihtilali ile kahir bir çoğunlukla iktidara gelmiştir.
Çetinoğlu: Durum değişti mi?
Çelebi: Demokrat Parti döneminde; Adalet Partisinin kurucularından (Koca reis’ olarak anılan milletvekili ve bakan Dr. Sadedin Bilgiç’in Ağabeyi Isparta milletvekili Avukat Sait Bilgiç ve diğer milliyetçi insanlar tarafından “Milliyetçiler Derneği” kurulmuştur. Bu dernek, kısa zamanda yurt çapında teşkilatlandı ve vatanını seven, milletini sevan, millî ve mânevî değerlerimize candan bağlı bir gençlik kütlesi yetiştirilmesi için çalıştı. Türkiye’nin en güçlü sivil toplum kuruluşlarının başında geliyordu. Çalışmaları, kültürel etkinlikleri, basın yayın faaliyetleri; CHP’yi ve elitist bir zümreyi rahatsız etmişti.
Çetinoğlu: Demokrat Partiyi de rahatsız etmiş olmalı ki…
Çelebi: Demokrat Parti yönetimi, Milliyetçiler Derneği’nin ileride parti hâline gelmesinden ve iktidarı ellerinden almasından korktu. Bilindiği gibi Osmanlı döneminde İttihat ve Terakki Partisi de cemiyet olarak kurulmuş, sonradan parti hâline dönüşmüştü.
Demokrat Parti içerisinde sağduyu sâhipleri, Milliyetçiler Derneği’nin kapatılmaması için çok mücâdele etmiş olmalarına rağmen başarılı olamadılar.
Çetinoğlu: Milliyetçiler Derneği’nin kapatılmasını nasıl yorumluyorsunuz?
Çelebi: Ülkemizde; komünist, terörist, ateizme yakın güçlerin karşısında; vatan evlatlarının, ülkenin çilekeş gençlerinin mevcudiyeti başlı başına büyük önemi haizken, bu gerçeğin idrak edilmemesi, adeta beyin tutulması gibi meş’um bir olaydır.
Bu arada, 27 Mayıs darbesinden sonra, yurt dışından döndüğünde, rahmetli Türkeş’in bana söylediği şu sözü tarihe kayıt düşmek adına mutlaka belirtmeliyim:
‘Eğer DP bilhassa rahmetli Menderes, gençliğin kıymetini bilebilseydi çok farklı olurdu. Çünkü Menderes, bu toprağın bu iklimin insanı idi. Milliyetçiler Derneği kapatılmamalıydı. Hatta Menderes, birkaç baraj noksan yapıp da gençlere yurt, burs, tahsil imkânları, yurt dışı öğrenim imkânları sağlasaydı; Menderes’e oy vermiş milyonlarca ailenin hatta oy vermemiş ailelerin çocuklarına imkân sağlasaydı; CHP’nin provoke ettiği, militarize olmuş gençleri, üniversitelerde harekete geçemezler; darbenin alt yapısı gerçekleştirilemezdi. CHP gençliğinin karşısında DP gençliği var olmadığı için, DP gençlerin başkaldırması karşısında pasifize olmuştur.’
Çetinoğlu: Günümüzde nasıl bir gençlik var?
Çelebi: Gençlerimiz millî kültürden uzaklaşarak, bir nevi televizyon ve internet gençliği halini almıştır.  Gençlerimiz hakkında rahmetli Cemil Meriç’in adeta matematik bir nitelik gösteren muhteşem fikirleri ve belirlemeleri vardır.
Çetinoğlu: Birkaç cümle nakledebilir misiniz?
Çelebi: Rahmetli Meriç şunları yazıyor:
“ Bu gençlik irfansız yetiştiği için batının her türlü hastalığına açıktır. Eğer biz dinimizi, edebiyatımızı, irfanımızı bilseydik böyle olmazdı.”
“Kafası boş bırakılan, irfansız yetişen bir gençlik vardır. Bunların kabahatlisi kendisi değildir.”
“Mutlaka anlaşmak, mutlaka toleransla hareket etmek mecburiyetindeyiz. Münakaşa kabul etmez tek hakikat: vahiydir! Ancak beşerin koyduğu hakikatler tartışılabilir, yanlışlığı olabilir.’
‘Türk gençliğinin en büyük meselesi, hakikatin kendi inhisarında olduğunu zannetmesidir. Evvela kendimizi sevmeye alışalım.’
‘Haklı bağırmaz; haksız bağırır. Haklı feragat etmek mecburiyetindedir. Bu memlekette hain yoktur; gafil vardır. Bir müminin bir kâfire karşı tek hissi olabilir: acımak!’
‘İslam harflerini bilmek mecburiyetindeyiz. Herkese hitap edeceğiz. Herkese kendi anlayışına göre telkin edeceğiz.’
‘Medeniyetler öldürülemez. İntihar eder. İslamî hakikatler değişmez. Dünyevî meselelerde daima tartışmalıdır. Hakikat hiç kimsenin inhisarında değildir.’
Çetinoğlu: Gençliğin temel problemleri ve çözüm şekilleri olarak neleri öne sürmek istersiniz?
Çelebi: Türkiye’de toplam nüfusun % 27 si oranında, 20.000.000 kadar bir gençlik kitlesi vardır. Gençlik meselesi münhasıran gençliğin değil; toplumun yani devletin meselesidir.
Orta ve yüksek öğrenim gençliği için, aile, okul ve çevrenin el ele vermesi gerekir. Gençliğin tamamı için öğrenim görme bir haktır. Gençliğimizin yüksek öğretime devam edememe, istediği veya yeteneğine uygun mesleğe yöneltilmeme ve işsizlik, sağlık, beslenme ve barınma gibi meseleleri vardır. Onların öğretim süreleri boyunca şuurlu bir şekilde millî ülkü sahibi, ruh disiplini almış, topluma yabancılaşmayan birer kişilik olarak yetişmelerine çalışılmalıdır.
Fakir ve başarılı öğrencilere burs, barınma, beslenme ve diğer imkânlar sağlanmalıdır. Yüksek Öğrenim gençliğine de uygun şartlarla kredi verilmelidir. Özel okullar, eğitimde fırsat eşitliğini zedelemeyecek şekilde yeniden ele alınmalıdır.
Gençliğin problemleri konusunda; komisyonlar kurulmalı, ilim adamları, ruh hekimleri, pedagoglar, psikologlar araştırmalar yapmalı; her yıl Gençlik Şurası toplanmalıdır. Orada meseleler tartışılmalı, tebliğler sunulmalıdır.
-Gençliğin hasbiliği, ihlâsı, hiçbir art niyet taşımayan düşünceleri göz ardı edilmemeli; yetenekleri küçümsenmemeli; daima özlendirilmeli; cesaret verilmelidir
-Yeni Anayasa’da gençler için ciddi, müeyyideli ve müessir geliştirici tedbirler alınmalıdır.
Çetinoğlu: Söyledikleriniz devletin görevleri… Gençlere görev terettüp etmiyor mu?
Çelebi: Tabîi ki gençlerin üzerine düşen görevler de vardır. Bu görevleri şöylece özetlemek mümkündür:
Gençliğe; eski ve yeni Türk İslam ve batı edipleri; fikir adamları, şairleri, romancıları tanıtılmalı; öğretilmeli, edebiyat ve Türkçe dersleri sevdirilmedir. Kendi dilini, tarihini, geçmişini, medeniyetini bilemeyen bir nesil ruh ve mânâdan mahrum demektir.
Gençliğe, gençliğin ideali, heyecanı, şevk ve azmi verilmelidir. Gençlik millî hafızayı öğrenmeli, gelecek için ümitvar olmalıdır.
Gençlikle ilgili meselelerde ülkemizde daha önce ciddî eserler veren veya görüş bildiren, önemli ilim adamları ve mütefekkirler vardır. Bu günün gençleri, bu büyük ilim fikir ve sosyoloji adamlarının eserlerini özellikle aramalı ve okumalıdırlar.
Çetinoğlu: Yazar ve eser olarak birkaç örnek verir misiniz?
1- Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil: Gençlerle Baş başa – Din ve Laiklik
2- Prof. Dr. Nurettin Topçu: İsyan Ahlâkı ve diğer eserleri
3- Prof. Dr. Remzii Oğuz Arık (Türkiye Köylü Partisi Genel Başkanı idi. Uçak kazansında vefat etti) Coğrafyadan Vatana
4- Prof. Dr. Mümtaz Turhan: Batılılaşmanın Neresindeyiz?
5- Prof. Dr. Erol Güngör (Mümtaz Turhan’ın asistanı: Selçuk Üniversitesi. Rektörü iken vefat etti) Bütün eserleri.
6- Cahit Okuner (Rahmetli Tevfik İleri’nin Müsteşarı)
7- Prof. Dr. Sabri Esat Siyavusgil (Sosyal Psikoloji konusundaki eserleri)
8- Ord. Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken (İlahiyat Fakültesi Prof.)
9- Dr. Nahit Dinçer (Millî Eğitim Bakanlığı Genel müdürlerinden)
10- Cemil Meriç (Ümrandan Uygarlığa, Mağaradakiler; diğer önemli ve özgün eserleri)
11- Necip Fazıl Kısakürek (Gençliğe Hitabesi; Büyük şair, yazar ve bütün eserleri)
12- Peyami Safa (Cumhuriyet Devrinin, fikir ve kültür dehâsı, zamanında en çok yazan edip; çok yönlü bir şahsiyet) Doğu Batı Sentezi; Batıcılık, Batılılaşma konusundaki eserleri
Çetinoğlu: Gençlerin iç ilişkilerini de değerlendirir misiniz?
Çelebi: Gençlere, kendi aralarında ihtilaf ve mücadele değil; demokratik ölçülerde, medenî tartışma; geleceğe yönelik medenî, hür düşünce; gerçek ve entelektüel saygı öğretilmeli; özümseme sağlanmalıdır.
Gençlerin toplumun ana direği ve geleceğin teminatı olacağı beyinlerine nakşedilmelidir.
Çetinoğlu: Siyasî partilerin gençlerle ilgili programları hakkında neler söylemek istersiniz?
Çelebi: Siyasî partiler, gençlerin kıymetini, fonksiyonunu; potansiyelini ve kinetik enerjisini bilhassa idrak etmeli; onların siyasî hayata bir aktivite ve yeni bir güç getireceğinin bilincinde olmalıdır.
Siyasî partiler, gençlik teşkilatlarını ciddî bir şekilde organize etmeli; gençliği siyasî amaçlarında bir güç ve tehdit vasıtası değil; geleceğe, siyasî hayatta yönetime ve siyasî faaliyetlere hazırlanmış; her türlü müspet vasıflarla mücehhez bir gençlik yetiştirilmelidir. Bugüne kadar, siyasî partilerde; özellikle kitle partilerinde; bu hassas konu ihmal edilmiştir.
Yıllardan beri bizzat siyasetin içinde bulunmuş veya siyasete çok yakın bulunmuş bir kişi sıfatıyla; hazin bir gerçek olarak ifâde edelim ki; gençlik ihmal edilmiştir. Siyaseti bir ikbal ve menfaat vasıtası telakki eden gafil siyasîler, gençliğin kıymetini bilememiş; gençliği kendi emellerine ram etmek istemişlerdir. Gençliğin heyecanını, romantizmini, ihlasını kötüye kullanan siyasetçiler; bu aziz milletin çocuklarını; hangi görüşten olursa olsun; vatan evlatlarını perişan etmişlerdir.
Gençliğimizi: Fuzuli’nin lirik bir beytindeki gibi;
“Ne yanar kimse bana, ateş-i dilden özge;
Ne çalar kimse kapım; bad-ı sabadan gayrı!”
psikolojisi içine düşürmüşlerdir.
Gençlik meselesi hakkında; büyük mütefekkir Peyami Safa’nın şu tespitleri önemlidir:
Üstad, 1960 öncesi; 27 Mayıs 1960 darbesine yakın bir tarihe kadar; Milliyet Gazetesi’nde objektif sütununda, kısa ve özlü, muhteşem bir üsluba sahip fıkralarında, ülkenin ve dünyanın çok ciddî, hayatî meselelerine, bir doktor ve hazik cerrah hüneriyle el atıyordu.
Esasen Peyami Safa da, tıp konusunda bir doktor kadar bilgi ve tecrübeye sahipti. Türkiye’nin en büyük yazarı, kendi ifâdesiyle, şu dar-ı dünyada bir karış toprağa sahip olmaksızın; Şişli Perihan Sokak’ta kiralık bir dairede, felçli eşi Nebahat Peyami hanımla beraber çilesini dolduruyordu. Üstad diyor ki: ‘Gençlik Uçurumdadır! Gençlik babasının dedesinin yazdığı, yazıyı okuyamaz, yazamaz. Arap alfabesini, Osmanlıcayı bilemez.
Osmanlıca yazılmış eserleri yeni alfabeyle bastırmak için Türk bütçesi kâfi gelmez. Dünyada ilk defa böyle radikal bir devrim veya inkılâp yapılmıştır. Bu inkilabın aydınları inkilap kelimesinin Arapça Kelp=Köpek kelimesinden doğduğunu da bilemezler. Bu insanlara ınkılap kelimesiyle inkilap kelimesinin farkını anlatamazsınız. Inkılap kalbolma, şekil değiştirme demektir. İnkilâp ise: Kelp köpek kelimesinden gelen farklı ve ters bir manayı içeren kelimedir. Bu değişiklik Türk kültürünün, bilim hayatının dinamitlenmesi demektir.’
Çetinoğlu: Gençlerin dil ve kültür donanımlarını nasıl buluyorsunuz?
Çelebi: Bu gün, İngiltere’de, bir lise öğrencisi, Shakespeare’in Hamlet dâhil bütün eserlerini baştan sona okur ve anlar. Anlamadığı tek kelime olamaz.
Türkiye’de ise, bugün gençler, İstiklal Marşını, Mehmet Akif’i, Ahmet Haşim’i, Süleyman Nazif’i, Abdülhak Hamid Tarhan-ı bile anlayamazlar. Bazı isimler onlara o kadar uzak isimlerdir ki, insan şaşırıp kalır. Şairin dediği gibi; “Cehlin bu kadar sehl olmaz. Yani bu kadar cahil olmak kolay değildir”
Bazı üniversiteli gençler, hatta Hukuk Fakültesi’ni bitiren avukatlardan Abdülhamit Han ile Abdülhak Hamid’i karıştıranlara rastladım.
Bu korkunç bir kültür erozyonudur; kültür faciasıdır. Hiçbir sebep ve gerekçeyle mâzur görülemez..
Rahmetli Peyam Safa Bey’in 1960 yılından birkaç sene önce, Milliyet’te yazdığı bu üslup ve fikir bakımından şahane yazısının kısaca özetini vereyim:.
Devrin en çok roman yazmış edebi şahsiyeti; fikir adamı, kültür devi, fıkra ve üslûp dehâsı Peyami Safa bir yazısında “Gençlik uçurumdadır!” hükmünü verirken; gençliğin ne kadar halis, romantik ve iyiliğe yönlendirmeye müsait olduğunu da, bir filozof tecrübe ve mantığı ile yarıca belirtmektedir.
Bugün, Türk Millî Eğitiminin sorumluları, yetkileri, ilgilileri, sadece Peyami Safa’nın Nurettin Topçu’nun,  Mümtaz Turhan’ın, Ali Fuat Başgil’in, Cemil Meriç’in gençlik konusundaki ciddi ve önemli yazılarını, tespitlerini, görüşlerini ve çarelerini de okusalar, inceleseler bizce önemli bilgi ve çâreye muttali olacaklardır.
Şairin dediği gibi:
 “ Gençler! Koşun; bütün ümmid-i vatan sizdedir”


AHMET RÜŞTÜ ÇELEBİ:
1941 Kahramanmaraş doğumludur. Liseyi Kahramanmaraş'ta okumuş, liseden sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni 1964 yılında bitirmiştir.

Fakülteden sonra, Maliye Bakanlığı Hesap Uzman Muavinliği imtihanını kazanmış, 1967 yılında hesap uzmanı olmuştur. Bakanlık, 1972 yılı sonunda İngiltere'ye göndermiş, 1974 yılı başında ülkeye dönmüştür. 1976 yılında Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanlığı görevinden istifa ederek Serbest Malî Müşâvir olarak çalışmıştır. Bu arada Bakanlar Kurulu Kararıyla 1977 yılında Desiyab Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası Yönetim Kurulu üyeliğine tâyin edilmiştir. Serbest malî müşavirlik işleri yanında; dershanecilik, yayıncılık tekstil alanlarında ticarî çalışmaları da olmuştur. Zaman gazetesinin kupon karşılığı dağıttığı 15 ciltlik ‘Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi’ isimli eseri ilk defa yayınlayan şirketin kurucusu ve ortağıdır.  Kendi şirketi yayınlamıştır.

1990 yılında 3568 sayılı Meslek Kanunu yürürlüğe girdiği tarihten beri Yeminli Malî Müşâvirlik yapmaktadır. 1985 yılında Faisal Finans Kurumu'nun Kuruluşunda kurucu ortaklar arasında yer almıştır.

Yüksek öğrenimi sırasında; çeşitli sosyal faaliyetlerde bulunmuş; Adalet Partisi Gençlik Kolları Genel İdare Kurulu üyeliği; Gençlik Fikir ve Sanat Derneği Genel Başkanlığı, Maraş Derneği Genel Başkanlığı gibi görevlerde bulunmuş; dergi yayınlamıştır.

1992 yılında Sayın Hasan Celal Güzel ile beraber başından itibaren Yeniden Doğuş Partisi Kuruluş çalışmalarına katılmış; 11.223 kurucu içinde yer alarak, kuruluşta İstanbul İl Başkanlığı hizmetini yürütmüştür. Arkasından 6 yıl genel Başkan Yardımcılığı; 3 yıl da Genel Başkanlık
   yapmıştır. Birlik Vakfi, İş Dünyası Vakfı gibi Vakıfların Kurucu ve mensuplarındandır. 2007 yılında, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun teklifleriyle,
   Büyük Birlik Partisine katılmıştır. Halen Yüksek İstişare Kurulu üyesidir.

Çeşitli gazete, dergi ve meslekî yayınlarda siyasî, fikrî, edebî meslekî yazılar ve araştırmaları yayınlanmıştır.