Ahmet çavuş da yeğenini iyice ikaz etti. Sarp’ın kimliği öğrenilecek olursa bunun hesabının ağır olacağını söyleyerek, onu yolcu etti.
Şimdi Sarp ve Ahmet çavuş evde yalnız kalmışlardı…
Sarp Ankara’ya döndükten sonra birliğinde yaşadığı ne varsa anlattı. Hele ki, izinsiz olarak yurt dışında kaldığı, başka ülkelere seyahat ettiği için alabileceği cezanın uzun süreli hapis olduğundan bahsedince:
Ahmet çavuş:
- Hiç olur mu öyle şey? Sen sadece sevdiğin insana kavuşmak istemişsin. Bundan masum ne olabilir ki evladım? Dedi
Ama askeri ceza kanunu öyle demiyordu!
Sarp, mutlaka ağır bir ceza alacaktı. Bu cezadan kurtulmak, nasıl kurtulabileceğini danışmak için buraya Ahmet çavuşun yanına koşmuştu. Ahmet çavuşun bu itirazı üzerine:
Sarp:
- Ne yazık ki, öyle Ahmet babam, bu cezadan kurtuluş yok! Ankara’da kalsaydım, mutlaka hapse girecektim. Hapisliğin ne demek olduğunu iyi bilirim Ben de bu cezadan kurtulmak için senin yanına, senden akıl almaya geldim.
Ahmet Çavuş, Sarp’ın bu açıklamasına ne diyeceğini bilemedi! Ama bu genç aşığa mutlaka yardım edecek, bir çıkış yolu bulacaktı.
- Buraya gelmekle çok iyi yaptın oğul. Elbette bir çıkış yolu bulacağız. Sen hele bir soyun dükün. Yol yorgunusun. Ben de yiyecek bir şeyler hazırlayayım diyerek mutfağa geçti…
Sarp, buraya gelmekle ne kadar doğru bir iş yaptığını anlamanın verdiği rahatlıkla; köy evinde kalacağı odaya geçti. Üstüne rahat bir kıyafet giydi. Sonra da bahçede bulunan çeşmede elini, yüzünü yıkadı. Bir hayli rahatlamıştı…
O sırada Ahmet Çavuşun sesi duyuldu:
- Haydi, Sarp oğlum gel. Bir iki lokma bir şeyler yiyelim. Sonra da oturur ne yapacağımızı düşünürüz.
Ahmet çavuş, güzel bir melemen hazırlamıştı. İkisi de afiyetle yediler. Yemekten sonra Ahmet Çavuşun yaptığı kahveyi yudumlarken, bir taraftan da ne yapacaklarını düşünüyorlardı…
Söze ilk Ahmet Çavuş girdi:
- Sarp oğlum, senin bundan sonra ordudan beklentin nedir? Hele ki, hapis cezası alırsan ne yapmayı düşünürsün?
Sarp böylesi bir soruyu hiç beklemiyordu. Bir süre düşündükten sonra:
- Ahmet baba bugüne değin ordudan sonra ne yaparım diye hiç düşünmedim. Ama anlaşılan o ki, bundan sonra düşünmeliyim. Şu anda sana verebileceğim bir cevabım yok!
Ahmet Çavuş bir süre Sarp’ı süzdükten sonra:
- Pekiyi, ordudan ayrılıp, buraya yerleşmeye ne dersin? Biliyorsun ki, benim hiç oğlum olmadı! Hem bana yardım eder, hem de erkek evladım olarak, benden sonra aileme sahip çıkar, onlara kol kanat gerersin.
Sarp, Ahmet çavuşun bu sözleri karşısında öylesine şaşırmıştı ki, donup kaldı!
Onun bu şaşkınlığını gören Ahmet Çavuş:
- Hiç şaşırma oğul! Ben söylediklerimde çok samimiyim. Bana atamdan kalma çok büyük araziler, bu arazilerde yetişmiş binlerce fıstık ağacımız var. Buraların en zengin ailelerinden sayılırım. Geçim derdimiz yoktur. Tek eksiğimiz bir erkek evladımızın olmayışı idi; işte şimdi o da oldu, sen varsın. Hem bilir misin? Bu konuyu senle Ankara’da vedalaştıktan sonra, benim hanımla da konuşmuştuk, o da keşke böyle bir mucize olsa diye cevaplamıştı. Anlayacağın, senin bu teklifimi kabul etmen benim ve ailem için bir mucize olacak.
Sarp, hiç düşünmediği aklına dahi gelmeyen bir teklif ile karşı karşıya kalmıştı!
Böylesi bir teklifi kabul edecek olsa buralarda yaşayabilir miydi? O anda aklına Sara geldi! Ya Sara ne olacaktı? Ona nasıl kavuşacaktı? Bütün bu sorularla dolu aklı karmakarışık olmuştu! Bunun üzerine Ahmet çavuşa dönerek:
- Ya Sara? Sevdiğim kadın ne olacak Ahmet baba? Diye sordu.
Onun da kolayı var be oğul! Gerekirse yeniden Finlandiya’ya gideriz, ne yapar eder onu buluruz be evladım, dedi.
Devamı yarın