Evlilik, karşıt  cinsten iki kişinin, bir erkek ve bir dişinin yetişkin olduktan sonra belli bir  tarihte birlikte yaşamayı kararlaştırmalarıdır. Bu beraber yaşama kararı topluma ilan edilmek gerektirir. Her iki tarafın hak ve hukukunun korunmasını gerektirir. Topluma, yakın çevreye, her iki tarafın aile fertlerine duyurulmadan birlikte yaşama kararı evlilik değildir. İki tarafın hakkının, hukukunun koruma altına alınmadığı birliktelikler evlilik değildir.
Evlilik, kanunla düzenlenmedikçe, örf, adet ve gelenek merasimleri kısmen de olsa yapılmadan, topluma duyurulmadan gerçekleşemez. Evlilikle kurulan birlikteliğe aile adı verilir.
Her milletin temel kurumu ailedir. Bir milletin yapı taşları ailelerdir. Aile yapısını sağlamlaştırmadan, aile yapısını sağlığa kavuşturmadan güçlü milletler oluşturulamaz. Her milletin bir inanç nizamı vardır. Bu inançsızlık adını alsa bile sonuçta bir inançtır. İnanmama inancı gibi.
Ailenin oluşumu tarih boyunca değişik değerler etrafında gerçekleşir. Temel insanlık değeri ailenin oluşumu başka başka değerlere tabi olabilir.
Genel aile kuramı, uygulaması dünyanın her yerinde değişiklikler gösterir.
Ülkemizde, milletimizde geçmişte, İslam öncesi, İslam sonrası, Batı nizamı muhtevasında ailenin kuruluş biçimi ve tabi olduğu değerler değişik tarzlarda gerçekleşir.
Bizde aile esastır. 18 yaşına gelen erkek ve kız birbirleriyle evlenebilirler. Daha önceki yaşlarda da evlilik yapılmaktadır ancak hukuki değildir. Aslında ahlaki de değildir.
Her medeniyete maya olan dindir. Medeniyetler her hangi bir dinden mayalanır. Hiçbir medeniyet din değildir ama her medeniyet dinden kaynaklanır.
Bizim medeniyetimiz İslam dininden mayalanır. Ama,Tanzimat Hattı Hümayununu ilan ettiğimizde biz artık İslam medeniyetine veda ettik. Geri kaldığımızı her kesimden, her inançtan, her düşünceden münevverimiz kabul etti.
O tarihten sonra Batı medeniyetine dahil olmak için çaba gösterdik. Ürettiğimiz hiçbir değer İslam medeniyetinin değeri olamadı. Hep batı medeniyeti hesabına değer üretmeye çabaladık. Ürettiğimiz her değer taklitti. Asli değeri yine batılılar üretiyordu.
Biz bir yandan batı değerleriyle değerlenmeye çalışırken, eski değerlerimizi de bilerek, bilmeyerek, iradi olarak ya da zamanın unutturmasıyla terk ettik.
İnsanlarımızın kafaları karıştı. Aileden gelen değerler ile devletin ve sokağın zorladığı değerler çatışmaya başladı. Sonuçta devletin kabul ettiği batı medeniyeti değerleri hayatımızı şekillendirmeye insanlarımızı zorladı, mecbur tuttu. Aileden gelen değerler de kırıntılar halinde, küçük parçalar halinde devletin ve toplumun, sokağın değerleri arasına bulduğu her boşlukta girdi. İnsanlarımızın kafaları gibi değer yargıları da karıştı. Kafası ve değer yargıları karışan insanlarımızın hayatı karmaşa haline geldi.
Bütün bu karışıklıklar arasında aile hala en temel kurumdur.
Medeniyetlerin, nizamların ürettiği değerler kendi içinde değerlidir ve geçerlidir. Bir medeniyetin ürettiği değerlerden çok azı insanlığın ortak değeri haline gelebilir. Demokrasi, insan hakları,adalet,  inanmak, bir dine mensup olmak insanlığın ortak değeridir. Ama aile kurumunun her nizamda oluşması, uyulması gereken değerleri her nizamda, her medeniyette başkadır.
Aşkın ne olduğu, sevginin ne olduğu bilinmediği, başka bilindiği için, tarih içinde bu terimlerin, ibarelerin taşıdığı anlamlar değiştiği için muhteşem bir kafa karışıklığı yaşanıyor.
Mevlana’nın, Yunus Emre’nin ve o çağın münevverlerinin, halkının anlayışı ile bugünün anlayışı karıştırılıyor. Aşk artık o aşk değil, muhabbet artık o muhabbet değil. Sevgi o günün sevgisi değil.
Bugün aşkı, sevgiyi, muhabbeti, aileyi yeniden sınırlandırmak, anlamlandırmak zorundayız.
Evlilik, aşk evliliği, mantık evliliği, tanışma-tanıştırma evliliği, evlendirme şirketi evliliği, televizyon purogramı evliliği şekillerinde tecelli ediyor.
Hangisinin daha sağlıklı, daha ahlaki, daha hukuki, daha uzun ömürlü, daha amaca ve ideale uygun olduğu konusunda da yapılmış bir araştırma yoktur. Bu ülkenin sosyolog ünvanlı cemiyet bilimcileri, içtimaiyatçıları ne yapar sormak gerek.
İslam medeniyeti Osmanlı kimliğinde görücü usulü vardı. Ama o usül o nizamda değerliydi.Mahalle vardı, İmam, Muhtar, Muallim, İhtiyar heyeti, kizir ve bekçi vardı. İnsanlar bir aileye, aileler bir soy ağacına sahipti. Yaşlılar mahalledeki her çocuğun doğumunda, sünnetinde, mezuniyet merasiminde hazır bulunuyor ve onları ruh halleriyle biliyor, tanıyordu. Her ailenin mali durumunu biliyorlardı. En önemlisi ‘küfüv’ denen bir ölçüleri vardı. Ahlaken, inanç bakımından, iktisadi bakımdan ve ruh halleri bakımından her çocuğu tanıdıkları için kimin kimle evleneceğini tavsiye ediyorlardı. İşte görücü usulü bu.
Şimdi batı medeniyeti taklitçisi hayatımızda bu usül uygulanamaz elbette. Bırakın mahalleyi apartmanda karşı komşumuzun kim olduğunu bilmiyoruz. Kimi kime nasıl tavsiye edebiliriz!
Günümüz evliliklerini, evlenmek için erkek ve kızın neler yaptığını, sevginin, aşkın ve kıskançlığın bu girişimde nasıl bir anlam kazandığını derin derin incelemek gerekiyor.