Sevgi varlığın sebebidir. Bunu böyle öğrendim. Ali Fuat Başgil’den, Abdurrahim Zapsu’dan, Abdülmecid Belli’den, avukat Bekir Berk’ten kainatın bir muhabbetten yaratıldığını öğrendim. Muhakkak bu insanlar hadislerden, ayetlerden ilham ve ışık alıyorlardı. İddialarının İlahi ya da Resuli kaynağı vardır. Keainat kitabını okuduğumuzda da, yaratılmışları incelediğimizde de muhabbetin, sevginin temel duygu olduğunu izlemekteyiz.

Sevgi bir umman, bir okyanus, derya, atlas, deniz. Kelimeyi ve ifade ettiği anlamı pekiştirmek için hani derya deniz deriz ya. İşte öyle bir şey sevgi.

Zoru kolay kılan sevgi, gözlerde fer, bakışlarda ışık sevgi. İmkansızı olabilir kılan sevgi. Nice hayatları renklendiren, anlamlandıran, hastalara şifa, acizlere kol-kanat olur sevgi.

Sevgi tüm varlığı ihata eden, kuşatan bir rahmet. Varlığı servet, yokluğu felaket.

Güçlüden güçsüze, iriden ufağa, büyükten küçüğe, erkekten kadına, anne-baba- ağabey-abla-hala-teyze-amca-dayı, dede-nineden çocuklara sel olup akan, çığ olup yuvarlanan sevgi içinde rahmeti, bereketi, şefkati, himayeyi, iyiliği, cömertliği, infakı barındıran temel duygu.

Kim kimi seviyorsa hep aynıdır. Ebeveynin çocuğunu sevmesi, annenin yavrusunu sevmesi, kardeş, arkadaş sevgisi, güzelliği, kemalatı, mükemmelliği,  fazileti, erdemi sevmek, alanı alabildiğine geniş, tüm evreni hatta daha fazlasını kapsayan bir duygu.

Bu duygunun tamamı, Allah’ın sevgisinin sadece bir damlası olduğu rivayet edilir. Rahmet de, bereket de, bağışlama da, bütün İlahi sıfatlar sevgi gibidir. Varlık aleminde tecelli eden sadece bir damladır.

Sevgide karşılık beklenmez. Borç verilen bir duygu değildir. Hiç beğenmediğiniz bir insanı sevebilirsiniz. Yanlışlarını, eksiklerini, yetersizliklerini bilerek sevebilirsiniz. Çünki beğenmek gönülle ilgili değil, akılla, izanla ilgili bir iş. Sevme duygusu olmasaydı, hiçbir güzelliğin değeri olmazdı. Aşık Veysel’in mısraları kelime seçimi dışında tam isabettir. Güzelliğin on para etmez bendeki bu aşk (sevme) olmasaydı.

Sevmek, kimi zaman imkansızı talep etmektir.

Sevmenin objesi, nesnesi aslında çok önemli değildir. Bakan göz, gören göz ne diyorsa odur nesnenin değeri. Mecnun’un gözüyle, bakışıyla Leyla değerlidir. Mecnun’dan başkaları için Leyla kara kuru bir köylü aşiret kızıdır.

Bir Antep türküsünde de bu gerçeklik şu mısralarla ifade edilir.

!Ağam ben nasıl edim

Saz getir fasıl edim

 Çok da güzel değilsin

 Gönüldür nasıl edim’

İşte bu. Sevginin merkezi gönüldür. Akıl, izan değildir. Gönül kimi severse güzel odur. Buradan güzelin de bir tanımı çıkarılabilir. Gönülün sevdiği güzeldir. Her gönülün sevdiği ayrı, olunca güzel de çeşitlenir.

Sevmek güzel bir duygu, insanidir. Kömürü elmas yapabilen bir duygudur. Gözlerin feri, bakışların ışıltısıdır.

Sevmeyi öğretmek gerek. Sevmeyi bilmiyoruz. Sevmeyi tutku, aşk sanıyoruz. Yanlış. Sevgi ocağa konan süttür. Kaynamaya başladığı andan taşma dakikasına kadar tutkudur. Taşmaya başladığı an ve etrafa zarar vermeye devam ettiği anlar da aşktır.

Sevgide ahlak, namus, adalet, vericilik, himaye vardır. Talebi yoktur. Tutku ve aşk talepkeardır. Vuslat ister. Tutku birlikte olmayla yetinir ama aşk illa kucaklamak ister. İki bedenin bir olmasını şart koşar.

İnsanlarımız her kelimeyi birbiri yerine kullanıyor. Ölçü-tartı bilmiyor. Sevgi aşkın da tutkunun da zeminidir, kumaşıdır ama kendisi ana duygudur.