Şubat ayı cari açığımız açıklandı.
Cari açık; ülkemizin, döviz bazlı, yurtdışına yapmış olduğu satışlar ile döviz bazlı, yurtdışından almış olduğu alımlar arasındaki farktır.
Döviz gelirlerimizi turizm ve ihracat ile sağlayabiliyoruz.
Döviz giderlerimiz ise ithalatımızdan oluşuyor.
2014 yılının Şubat ayı içerisindeki döviz gelir-gider farkımız, yani cari açığımız 3,5 milyar USD olarak gerçekleşti.
Geçen yılın aynı ayına göre açığımız azalmış görünüyor.
2013 yılında ortalama 6 milyar USD aylık cari açığımız oluşmaktaydı.
Şimdi bu azalışın sebebine bakalım;
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Şubat 2014 sonu ihracat rakamlarımız 25 milyar USD çıkarken, ithalatımız 37 milyar USD’ye gerilemiş.
Geçen yıla oranla ihracatımız kısmen artarken, ithalatımızdaki azalış cari açığımızında azalmasında başrol oynamış görünüyor.
İthalatımızın azalış sebebi; halkın tasarruf tedbirleri ile tüketimini azaltmasıdır.
Piyasaların mevcut durumu, faizin yükselmesi, dövizdeki hızlı artış, halkı tüketimini azaltmaya teşvik etmişti.
Bu sayede, geçen yılın ilk iki ayında 11 milyar USD cari açık oluşmuşken, 2014 yılının ilk iki aydaki cari açığımız 8 milyar USD olarak gerçekleşti.
Cari açık azalmış olabilir, ama hâlen açık var.
Bu açığın, yani oluşmuş dış borcun ödenmesi gerekiyor.
Bunu karşılayabilmemiz için, başka yerden vadeli borç bulmamız ya da ülke varlıklarından satış yapmamız gerekmektedir.
2014 yılının ilk iki ayındaki cari açığımızın bir kısmını borç bulabildik, kalan kısmı da Merkez Bankası rezervlerimizden karşıladık.
Fakat rezervlerimiz de azalmakta…
Bugün itibarıyla,  Merkez Bankamızda nakdi olarak kullanılabilecek döviz rezervi 34 milyar USD’dir.
Bu tutara, yıl sonuna kadar mevcut kredi taksitlerini ödeyebilmek için ihtiyacımız var.
Cari açığı, ivedilikle cari fazlaya dönüştürmeliyiz.
Bunun için de ihracatımızı artırmamız gerekmektedir.
İthalatımızdan daha fazla ihracat yaptığımız gün cari fazla oluşmuş demektir ki, bu, tüm sıkıntılarımızın dermanı olacaktır.
İhracatımızın artması, öncelikle işsizlik problemini kökünden çözecektir.
Bu sayede para tabana yayılacak ve refah sağlanacaktır.
Bugünlerde yaptığımız ise; TOKİ aracılığı ile özellikle büyük şehirlere binalar inşa etmektir.
Bu sayede piyasalarda, suni canlılık yakalanmıştır.
İnşaat malzemelerini, ithalat yapmadan kendimiz üretebilseydik, TOKİ’nin bu faaliyeti açığımıza biraz olsun çare olabilirdi.
Yerleşik düzen kültüründen gelmeyen, Türk Toplu Konut İdaresi’nin yapmış olduğu yapıların hiçbir estetiği olmadığı gibi, güvenilirliği de kafalarda soru işareti…
Estetikten uzak bu binalar, piyasalara geçici olarak canlılık getirse de, uzun vadede piyasaları canlı tutmayacaktır.
Akılcı yaklaşım der ki: Tarih, kaderimizi yönlendirmemeli; gerekli değişim gösterilmeli.
Tam burada da ülkemizin bir “düş”ü var.
Ekonomik refaha ulaşmak ve güçlü bir Türkiye yaratmak.
Bizim ekonomik düşümüzün tabiri ise; teknoloji, beyaz eşya, hizmet vs. üretimi ve ihracatında önemli adımlar atmaktır.