LONDRA -  Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye Kıdemli Daimi Temsilcisi Srikant Seshadri, “2001 krizini izleyen yıllarda gösterdiği olağanüstü kazanımlarını yineleyerek Türkiye, bir kez daha beklentilerin üzerine çıkabilir. Şimdi Türkiye için yeni bir atılım yapma zamanı” dedi.

Türkiye’de göreve başlamasının ardından AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Seshadri, Türkiye’nin dünyanın birçok yerinde hem hayranlık hem de gıptayla bakılan değerlerin olağanüstü bileşiminin bahşedildiği bir ülke olduğunu, büyük ve dinamik ekonomisi, demografik avantajları ve girişimci kültürüyle Türkiye'nin uzun vadede parlak bir geleceğe sahip olduğunu anlattı.

Ekonominin 2001 krizinden bu yana geçirdiği çarpıcı dönüşümün sadece ülkenin sahip olduğu bu büyük değerlerin varlığını teyit etmekle kalmadığını dile getiren Seshadri, aynı zamanda ekonomideki ilk yapısal reform dalgasından kamu finansmanındaki iyileşmeye, bankacılık sektörünün yeniden inşasına ve yine en az bunlar kadar önem arz eden kayda değer bir süreye yayılan daha düşük enflasyona kadar politikaların ne denli doğru teşhis edildiği, sıralandığı ve uygulandığını da gösterdiğini kaydetti.

Seshadri, Türkiye’nin kaydettiği kazanımların, özel sektöre doğru ortamın sunulması halinde bireysel yaşam standartlarının nasıl iyileşebileceğini de gösterdiğini söyledi.

“Türkiye başarılarını yineleyebilir”

Küresel krizin başladığı tarihten bu yana ekonomilerin birbirine bağımlılığının yönetilmesi gereken bazı riskleri de beraberinde getirdiğini, küresel finansal kriz sonrasında dünyadaki büyüme görünümünün yavaşlaması ve ABD para politikasında normalleşmenin yaklaşmasıyla, Türkiye’nin büyüme ivmesi ve beklentilerinin de yüzde 3-3,5 aralığına gerilediğine dikkati çeken Seshadri, "Fakat Türkiye, bir kez daha göstereceği beceri ve kararlılıkla emniyetli ve sürdürülebilir bir şekilde orta gelir tuzağına düşülmesini engelleyebilir. 2001 krizini izleyen yıllarda gösterdiği olağanüstü kazanımlarını yineleyerek Türkiye bir kez daha beklentilerin üzerine çıkabilir” dedi.

Türkiye’nin bir kez daha ekonomik olarak beklentilerin üzerinde performans göstermesi için üç öncelik sıralayan Seshadri, “Bunlardan ilki, verimliliğin artırılması ve eğitimin iyileştirilmesinin yanı sıra yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik yeni bir yapısal reform dalgasına ihtiyaç var. İkincisi, büyümeyi yükseltmeye ve yatırımın finansmanı için yabancı tasarruflara olan bağımlılığı azaltmaya yönelik hem kamu hem de özel tasarrufları artırmak için kararlı çabalar gerekiyor. Üçüncüsü ise enflasyonda son dönemde görülen yukarı doğru sapmanın tersine çevrilmesi gerekiyor” diye konuştu.

Türkiye’nin kısa ve uzun vadeli ekonomi politikalarını da değerlendiren Seshadri, son politika dokümanlarındaki planlarda belirtildiği üzere, Türk otoritelerinin, ekonominin ihtiyaçlarını bir kez daha doğru bir şekilde tespit etmiş durumda olduğunu, bu planlara sadık kalınarak yürütülecek kararlı uygulamanın, 2023 hedeflerine ulaşılması bakımından kilit öneme sahip olduğunu belirtti.

“İki zorluk, cari açık ve enflasyon”

Türkiye’nin önünde fırsatlar olduğu gibi kısa vadede bazı zorlukların da olduğunun altını çizen Seshadri, şöyle devam etti:

“Birisi uluslararası ödemeler dengesinde ortaya çıkan dış dengesizliklerin azaltılması. Kısa vadeli sermaye akımlarıyla finanse edilen yüksek cari açık Türkiye’yi uluslararası koşullarda ortaya çıkan değişimlere hassas hale getiriyor. Hakikaten, son birkaç yıldır Türkiye’nin lehine gelişen uluslararası şartların temel bir belirleyicisi olarak ABD Merkez Bankası’nın para politikasından kaynaklanan küresel sermaye akımlarındaki olağanüstü bolluk büyük olasılıkla değişecek.  Bunun ne kadar hızlı ve ne boyutta olacağına dair belirsizlikler bulunmakla birlikte Türkiye için kilit önem arz eden husus, dış finansmana olan ihtiyacının düşürülerek böylesi değişimlere hazırlıklı olmak. Nihai çözüm daha fazla yurtiçi finansmanın temini. Bu da ancak ekonomi daha fazla tasarruf eder ve daha az tüketirse mümkün. Ekonominin geneli açısından hane halkının ve şirketler kesiminin tasarruflarını artırmak en önemli ve arzulanan katkı sağlayıcı unsur olur.

Ancak bu, zaman alan bir süreç, zira özel tasarruf alışkanlıklarının değişmesi zaman alıyor. Kısa vadede iki politika önlem seti mevcut.  Biri hane halkını tasarruf etmeye sevk edecek daha fazla teşvik sunmak, böylelikle bu tasarruflarından elde edecekleri getirilerin yeteri kadar yüksek ve enflasyona karşı koruma sağlayan seviyelerde olmasını temin etmek. Diğeri de kamu kesiminin, daha yüksek faiz dışı fazlalar yaratmak suretiyle, yani faiz giderleri öncesinde yaratılan fazlalar sayesinde tasarrufları artırmaya yönelik milli çabaya daha fazla katkı sunmasını sağlamak.”

Türkiye’nin önümüzdeki dönemdeki bir diğer zorluğunun da enflasyon olduğunu belirten Seshadri, "Geleceğe yönelik ekonomik planlama ve yatırımları karmaşıklaştırmanın yanı sıra olumsuz etkileri en fazla dar gelirlilerle orta sınıf üzerinde ortaya çıkan yükselen enflasyonla mücadele etmek. Ayrıca, daha düşük ve öngörülebilir enflasyon bir yandan Türkiye’nin dış rekabet gücünün desteklenmesine yardımcı olurken diğer yandan döviz piyasalarında TL'nin daha istikrarlı olmasını da sağlar. Dolayısıyla para politikası, enflasyonu yüzde 5 hedefine düşürecek temkinli bir şekilde oluşturulmalıdır. Bu kademeli bir süreç olacaktır ancak yeniden odaklanmayı gerektirmektedir” ifadelerini kullandı.

“OVP ‘den memnuniyet duyduk”

Türkiye’nin kamu kesimi tasarruflarını bütçedeki cari harcamaları azaltarak artırmasının enflasyonla mücadelede de son derece önemli olduğunu vurgulayan Seshadri, şöyle devam etti:

“Biz son Orta Vadeli Program’da (OVP) yer alan ve 2017 yılına kadar daha yüksek faiz dışı fazlalar vermeyi hedefleyen maliye politikasından memnuniyet duyduk.  Daha önce bahsettiğim gibi, otoriteler ekonominin orta vadeli ihtiyaçlarını doğru teşhis etmiş durumdalar ve onları böylesi bütüncül ve tutarlı, aynı zamanda ekonominin yapısal zorluklarını teslim eden bir OVP’yi bir araya getirdikleri için tebrik etmek gerekiyor. OVP’de yer alan reformlarla birlikte Kalkınma Programı’nda yer alan reformlara da yönelik tutarlı ve zamanında yerine getirilecek reform uygulamaları Türkiye ekonomisinin geleceğe yönelik tüm vaat ve imkanlarına ulaşmasını sağlamaya yardımcı olacaktır.

Türkiye’nin dış yatırımlar ve ihracat performansı ile büyüme kaynaklarını iç talepten daha çok dış talebe yönlendirilmesi suretiyle yeniden dengelenmesi önemli... Küresel eğilimlerin bir yansıması olarak, Türkiye’ye gelen Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları (DYSY)  kriz öncesi seviyelere nispetle azalmış olup 2009-2013 yıllık ortalaması GSYH’nın yüzde 1,6’sı seviyesindedir ve 2005-2008 yıllık ortalaması olan GSYH’nın yüzde 3’ü seviyesine nispetle bir azalışı ifade etmektedir. Buna karşılık, Türkiye’nin brüt dış finansman gereksinimi aynı dönem içerisinde istikrarlı bir şekilde artmıştır. Dolayısıyla gayet net bir şekilde daha kaliteli finansmanı daha yüksek miktarlarda Türkiye’ye çekme ihtiyacı bulunmaktadır.”

“2015’te enflasyonun  yüzde 7,1’e gerilemesini bekliyoruz”

"2014 yılsonu enflasyon tahminimiz yüzde 9 seviyesinde ve Türkiye ekonomisi için uygun olduğunu düşündüğümüz yüzde 5’lik resmi hedefin üzerinde kalıyor. Enflasyondaki yukarı yönlü sapmanın tersine çevrilmesi politika kredibilitesinin muhafazası için önem taşıyor. Gelecekte büyüme açısından yüksek bir maliyete yol açmadan enflasyonu tekrar hedefe doğru düşürmek önem taşıyor" diyen Seshadri, fiyat artışlarının ardındaki kuraklık ve gıda fiyatlarının yüksek seyretmesine yol açan diğer yapısal engeller gibi kendine özgü bazı faktörlerin 2015’te bir miktar tersine döneceğini umduklarını dile getirdi.

Srikant Seshadri, "Bunun sonucunda, enflasyonun gelecek yıl yüzde 7,1 civarına gerileyeceğini bekliyoruz ve eğer petrol fiyatlarındaki mevcut düşüşler sürerse, bu enflasyona daha da yardımcı olur” dedi.

“Bu yılsonu büyüme tahminimiz yüzde 3”

Türkiye ekonomisinin büyüme performansına ilişkin değerlendirmede bulunan Seshadri, şunları kaydetti:

“Bizim 2014 yılı için büyüme tahminimiz yüzde 3 ve büyümeye katkının kamu kesiminden ve yılın geri kalanında özel kesim tüketimindeki ılımlı bir canlanmadan gelmesini bekliyoruz. 2015 yılında iç talepten gelecek daha yüksek bir katkıyla büyümenin benzer bir aralıkta gerçekleşmesini bekliyoruz. Orta vadeli büyümenin yüzde 3 - 3,5 aralığını yukarı doğru kırması  için yurtiçi tasarrufların artması gerekiyor ki böylelikle yatırımlara daha fazla kaynak sağlanabilsin ve dış rekabet gücü ile ilgili zorlukların üstesinden gelmek gerekiyor. Potansiyel büyümeyi son on yıl boyunca gözlemlenen oranlara doğru tekrar yükseltmek için otoritelerin planladıkları makroekonomik politikalardaki uyumun sorunsuz olarak uygulanması ve yapısal reform gündeminin tamamlanması önemli gereklilikler. Otoritelere bu çabalarında en iyi dileklerimizi iletiyor ve otoriteleri bu çabalarında elimizden geldiğince destekleyeceğimizi belirtmek istiyorum.”

Türkiye 1 Kasım’da IMF’de büyük görevi üstleniyor

IMF Başkanı Christine Lagarde’ın Türkiye’yi ziyaretinden bu yana Türkiye’nin IMF’deki yerinin ne yönde değiştiğini sorusuna Seshadri, İbrahim Çanakcı’nınIMF İcra Direktörü olacağı 1 Kasım tarihinde Türkiye'nin, IMF İcra Kurulu’nda temsil ettiği ülkelerin dönemsel liderliği görevini üstleneceğini anımsattı.

Türkiye’nin Fon’un İcra Kurulu’nda en üst düzeyde doğrudan temsil edilecek olmasının kendilerini çok memnun ettiğini dile getiren Srikant Seshadri, "En az bunun kadar öneme haiz olmak üzere  tüm dünya Sayın Çanakcı gibi güçlü bir itibara ve zengin deneyime sahip bir yöneticinin yönlendirdiği ve şekillendirdiği gelecek yıllarda alınacak IMF politika kararlarından faydalanacaktır. Özellikle zorluklarla yüz yüze gelebilecek olan diğer yükselen ekonomilerin kendisinin engin bilgisinden faydalanmaları son derece değerli olacaktır. Ayrıca, 2015 yılında Türkiye dönemsel G-20 Başkanlığını da üstlenecektir. Türkiye’nin IMF’nin İcra Kurulu’nda pekişen rolü, G-20 ve IMF’nin daha kapsamlı üyeliği arasındaki güçlü diyaloğa katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla dünyanın Türkiye’nin küresel ekonomik vizyonunu anlaması ve Türkiye’nin vizyonunun gerçekleşmesini sağlamaya yardımcı olması açısından mükemmel bir ortam sağlanacaktır” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye ile IMF arasındaki ilişkinin giderek güçlendiğini, fonlama yardımı ihtiyacı kapsamının çok ötesinde, güçlü ve karşılıklı fayda sağlayan bir ilişki olduğunu belirten Seshadri, sözlerini, “ Türkiye 2008 yılında resmenIMF programını tamamlamıştır. Programın teşekkül etmesinden itibaren yıllar boyunca Türkiye’nin başarısı sadece 2001 yılında hüküm süren zor koşulları istikrara kavuşturmakta yatmamaktadır. Şimdi Türkiye’nin ekonomik ilerlemenin yeni bir aşamasına doğru atılım yapmasıyla Türkiye - IMF ilişkisi de yeni bir boyut kazanacaktır. Türkiye’yi ileriye doğru her adımında destekleyeceğiz. Bu ilişkiyi daha da verimli hale getirmek için yapabildiğim tüm katkılar benim için onur kaynağı olacaktır" diye tamamladı.