Hak mezhep’lerle Fırak-ı Dâlle ve bâtıl inanç’lar arasında herhangi bir fark gözetmeksizin, umûmî olarak, “Mezhepler tehlikelidir, mezhepler fitne’ye sebep olmuştur,” demek, eğer cehl ve zühul eseri değilse, ne yazık, söyleyenleri küfre kadar götüren ağır bir vebâl’dir. 
“Mezhep’ler fitne sebebidir,” demek, Kelâm İlmini, Fıkıh İlmini ilk tedvîn eden, geliştiren ve kemâle ulaştıran, bütün kelâmcıları, fıkıh âlimlerini fitneye sebep olmakla, fitne çıkarmakla itham olur ki, bu da aslâ kabul edilemez. Ehl-i Sünnet Yolu’nun Kelâm İlmini, yâni, Kur’ân’a ve sünnete göre, Allah’ın Zâtı, Esmâ’sı, Sıfât ve Ef’âli hakkında nasıl inanılması gerektiğini, kaza ve kader gibi kullarla alakalı mes’ele’lerin en ince noktalarına kadar inceleyen, Sünnî Kelâm Ekolünü ortaya koyan, Ebu el-Hasan el-Eş’arî, (Doğumu, Hicrî 260-873, 74 - Vefatı, 324-935, 36), Ebû Mansûr Mâtürîdî’yi (Doğum tarihi belli olmamakla birlikte, vefat tarihi, 333/944) inkar ve fitneye sebep olmakla itham olur. 
AMELÎ MEZHEP’LER TARİHİ VE İMAM’LARI: 
Ebû Hanîfe Nu’mâh bin Sâbit bin Zûtâ bin Mâh rahimeku’llâh. Vefatı, (Hicrî 150/767). Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, (80/699) olarak verilmişse de, Kûfe’de, Enes b.Mâlik, Abdullah b.Evfâ, Sehl b.Sa’d ve Ebüt-Tufeyl Âmir b.Vâsile ile –ki, bunlar Ashâb-ı Kirâmdandırlar.- görüştüğü ve böylece Tâbîn’den olduğu rivâyeti dikkate alınınca, daha önceki bir tarihte, muhtemelen, Hicrî, 70’de doğduğu akla ve vak’alara daha uygun düşmektedir. Vefat tarihinde herhangi bir şüphe bulunmadığına göre, Hicrî 80’de doğduğu farzedilse, 70 yaşında, 70’de doğduğu dikkate alınırsa 80 yaşında vefat ettiği söylenebilir. 
Ebû Hanîfe, İmam-ı A’zam olarak şöhrete ulaşmıştır. Her ne kadar Ebû Hanîfe onun künyesi olarak zikrediliyorsa da, Hanîfe adında bir kızının hattâ oğlu Hammad’dan başka çocuğunun bulunmadığı bilinmektedir. O halde “Ebû Hanîfe’yi künye değil bir lakap ve sıfat olarak kabûl etmek gerekir. “Hanîf” kelimesinin lügat ma’nasından hareketle, haktan ve istikâmetten ayrılmayan, “Hanîf”, olan Haz.İbrahim’im Milletinden olan kimse demektir. Ebû Hanîfe’nin öncülüğünde başlayan ve ondan sonra talebe’sinin büyük gayretiyle gelişip, yaygınlaşan, Irak Fıkıh Ekolü de onun bu sıfatına nisbetle, “Hanefî Mezhebi,” adını almıştır. “Büyük İmam,” anlamına gelen, İmam-ı A’zam sıfatının verilmesi de muasırları arasında mu’tenâ bir yere sâhip bulunması, hukûkî düşünce ve ictihad metodunda belli bir çığır açması, Hicrî ikinci asır’dan i’tibâren kendisinden sonraki, mezhep imamları başta olmak üzere, pek çok fakih’in onun görüşleri ve metodu etrafında kümelenmiş olması gibi sebeplerle izah edilebilir. 
İmam-ı A’zam Ebû Hanîfe, Haz.Peygamber’den sahâbe’ye Tâbiîn ve tebeu’t-Tâbiîn’e intikâl eden ve dönemin bütün Müslümanlarınca benimsenen, ehl-i Sünnet anlayışının şekillenmesine öncülük etmiştir. 
Ebû Hanîfe, ilk önce Akâid-Kelâm ve cedel ilimlerine daha fazla alaka duymuş ise de, yirmi iki yaşından i’tibâren, Hammad b.Ebû Süleyman’ın ders’lerine devam etmiş, fıkıh ve Usûl-ü Fıkıh’da gerçek bir Allâme olmuştur. Esâsen, Ebû Hanîfe dinî ilimleri bir bütün olarak kabul eder, fakat dindeki fıkh’ı (Usûl-ü Fıkh’ı, Usûlü’d-din’i), ahkâm’daki fıkıh’tan daha faziletli görür. 
Ebû Hanîfe’nin ilmi, Hocası Hammar’ın aracılığı ile İbrahim en-Nehaî ve Ebû Amr eş-Şa’bî’den, dolaysıyla Mesrûk b.Ecdâ; Kadî Şüreyh, Esed b.Yezîd ve Alkame b.Kays’tan, bunların ilimleri de, sahabe’nin en âlimlerinden olan, Haz.Ömer, Haz.Ali, Abdullah b.Mes’ud, Abdullah b.Abbas’tan gelmektedir. Esâsen, Ebû Hanîfe’nin ictihad’larında bu silsile’nin büyük te’siri görülür. Onun Basra, Kûfe ve Irak bölgesinin ileri gelen üstad’larının hadis ve fıkıh meclislerine iştirâk ettiği, 100’e yakın tâbiîn âlimiyle görüştüğü ve pek çok kimseden hadis dinlediği rivâyet edilir. 
Ashab-ı Kirâm arasında âhirete en son intikâl buyuran, Abdullah bin.Ebî Evfâ’dır. Babası, Ebî Evfâ da Sahâbî’dir. Kûfe’de, Hicret’in 86. yılında âhirete intikâl etmiştir. İmam-ı Â’zam Ebû Hanîfe Hazret’leri Abdullah İbn-i Ebî Evfâ’nın zamanına yetişmiştir ve onu görmüştür. Ebû Hanife’nin doğum tarihi, ba’zı kaynaklara göre, Hicrî, 80’dir. Bu hesaba göre, Ebû Hanife, o sırada altı yaşında bulunuyordu. Başka ba’zı rivâyetlere göre ise, Ebû Hanîfe’nin velâdet tarihi, Hicrî, 70 senesidir. Bu rivâyet’lere göre de, 16 yaşında görmüş olması kuvvetle muhtemeldir. 
Ebû Hanîfe gibi, 16 yaşında Kûfe’nin zengin ve i’tibarlı bir aile’nin akıllı, zekî ve âlim bir çocuğunun ve çok meraklı bir genç’in Kûfe’de bulunan son Sahâbî’yi görmemiş olması âdeten muhaldır. Bu cihetle, Ebû Hanîfe Hazretleri Tâbi’în’den olma şerefine nâil, ümmetin kendisine uyduğu, “Metbû” (kendisine uyulan) imam’ların öncüsü ve efdalidir...
Ebû Hanîfe’nin 52 yılı, Emevî’ler, son sekiz, bir başka rivâyete göre 28 yılı Abbâsî’ler döneminde geçti. Emevî Emiri Abdülmelik bin Mervân’dan (685-706) başlayarak son emir 2. Mervân zamanına (744-750) geçen bütün hâdisâta, emirliğin, Emevî’lerden Abbâsî’lere geçişine ve Abbâsî emirlerinden, Ebü’L-Abbâs es-Seffah (750-754) ile Ebû Ca’fer el-Mensûr (754-775) zamanında gelişen olaylara şâhid oldu. Emevî’lerin son emiri 2. Mervân emâretin ciddî olarak sarsıldığını görünce, devrin ulemasından pek çoğuna, Irak Val’i, İbn-i Cübeyr vasıtasıyla üst seviyede makamlar teklif etmiş, bu arada, Ebû Hanîfe’ye de, Kûfe Kadılığı veya Beytü’l-Mâl Eminliği teklif edilmiş, bütün baskılara rağmen kabul etmediği için hapsedilmiş ve dövülmüştür. (130-747-48) 
Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz; “Ümmetimin (müçtehid’lerinin ba’zı fer’î, dînî hükümlerde) ihtilâf etmeleri rahmettir”, buyurmuşlardır. 
Ashab-ı Kirâm döneminden sonraki Tâbiîn ve tebeu’t-Tâbiîn dönemlerinde Müslüman’ların adedi çoğaldı. Asr-ı Saâdet’den uzaklaşıldıkça, cehâlet, bid’at ve dalâlet yaygınlaşmaya başladı. Bilhassa, muâmelât-ı Nâs’a aid mes’ele’lerde ba’zı müşkiller ortaya çıkmaya başladı. Bu sebeple, Tâbiîn ve tebeu’t-Tâbiîn âlimleri birincil deliller, âyet ve sâhîh hadislere istinaden, ictihad yaptılar, hükümler çıkardılar, fetvâ’lar verdiler, mezhep imamları temâyüz etti ve onları taklid edenler onlara tâbi olanlar çoğaldı. 
Peygamber’imiz salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimiz: 
- “Asır’ların en hayırlısı benim asrım, sonra ikinci ve üçüncü asırlardır. Daha sonra da onları ta’kip eden asırlar,” buyurmuştur. Ehl-i Sünnet dairesindeki i’tikâdî ve amelî mezhep’lerin imam’ları bu hayırlı asır’larda doğan ve yaşayan imamlar’dır. Ehl-i Sünnet Dâiresindeki i’tikâdî ve amelî mezhep’lerin imam’ları bu hayırlı asır’larda doğan ve yaşayan imamlar’dır. Ehl-i Sünnet Dâiresindeki i’tikâdî ve amelî mezhep imamları, dinin esaslarında, ulûhiyet, Allah’ın Zâtı’nın, Esması’nın Sıfâtı’nın, Efâli’nin Kaza ve Kaderi’nin, noksan sıfatlar’dan münezzeh, kemâl sıfatlarıyla muttasıf olduğu, her türlü takdis ve Ta’zimin Allah’a aid olduğu hususunda, Risâlet, Peygamber’lerin evvelinin Haz.Âdem, en sonuncusunun Haz.Muhammed-Mustafa salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimiz olduğu, Kur’ân-ı Kerim’de ba’zılarının kıssa’larının anlatıldığı ve isimlerinin zikredildiği, diğer ba’zılarının kıssa’larının anlatılmadığı ve isimlerinin zikredilmediği ve sayılarının yalnız Allah tarafından bilindiği, Nübüvvet ve risâlet vazifelerini mükemmelen yapabilmeleri için seyyiât ile aralarına perde çekildiği, duvar örüldüğü, bu sebeple masun oldukları (günah’lar’dan korundukları), Kur’ân–ı Kerim’de ba’zı Peygamber’lere aid kıssa’lardan da anlaşılacağı üzere, tamamen, ma’sûm olmadıkları ba’zılarından zelle (ayak kayması) vuku bulduğu, hususlarında, bütün mezhep imamları ve onlara tâbi olan ve onları taklid eden bütün Müslüman’lar müttefiktirler. 
Mecelle-i Ahkâm-i İslâmiyye’nin bir maddesi şöyledir: 
“Mevrid-i Nas’da İctihad’a Mahal Yoktur,” 
Hakkında âyet-i Kerime Nâzil olmuş veya tevâtür derecesinde, meşhur, Sahîh hadis vârid olmuş bir hükümde, aslâ içtihada yer yoktur. Dolaysiyle İslâm dininin esasları ictihad dışıdır ve bütün mezhep imamları bu esaslarda müttefiktir. İhtilaf ettikleri, daha ziyâde, nikah, talâk, yemin, bey-i İştirâ (alış-veriş) gibi, şeriatla alakalı, ba’zı fer’î mes’ele ve hükümlerdir. Bu ihtilâf ise, aslâ bir fitne sebebi değil, Peygamberî ifade ile geniş ma’nada bir rahmettir...