Fenerbahçe Galatasaray rekabetinin yüz yılı aşan geçmişindeki son derbi geçtiğimiz hafta sonu oynandı. TT. Arena’da oynanan karşılaşmayı kazanan ev sahibi Galatasaray, hafta içinde Borussia Dortmund’la oynayacağı Şampiyonlar Ligi maçı ve kongre öncesi adeta moral depoladı. Kaybeden Fenerbahçe’de ise sanırım bu yenilgi, teknik patron İsmail Kartal ve öğrencilerini, şapkalarını önlerine koyup düşünmeye, kendilerine gelmelerine neden olur. Bence bu karşılaşmada yenen ve yenilenin konumundan öte, iki takımın futbolcularının saha içindeki davranış biçimleriyle, futbolun bir temaşa zevki olduğunu yeniden hatırlamalarıdır önemli olan. Tribünlerin de bu davranışa ayak uydurarak, beklenenin ötesinde,sakin bir derbi yaşanmasına katkı sağlaması gerçekten taktir edilmesi gereken bir unsurdur. Buradan iki takım futbolcularını da, taraftarı da yürekten kutluyor ve ekliyorum; Demek ki böyle olaysız Galatasaray Fenerbahçe derbisi de oynanabiliyormuş…
Dilerim, özellikle son yıllarda tırmanan düşmanlık eğilimi, bu maçta bizi umutlandıran bir dostluk platformuna taşınır diyor ve Milli takımımızın ardı ardına aldığı başarısız sonuçlara geçmek istiyorum.
Evet, Milli takımımızın Fransa 2016 Avrupa Şampiyonası elemelerine, kelimenin tam anlamıyla ‘rezalet’ sonuçlarla başlaması herkesi üzdü.
Maç maratonuna İzlanda’ya deplasmanda 3-0 kaybederek başlayan takımımız, ardından içerde Çek Cumhuriyeti’ne 2-1 kaybetti. Son olarak da, grubun tartışmasız en zayıf halkası olan Letonya karşısında alınan 1-1’lik beraberlik, gruptaki şansımızı, belki imkansız noktasına değil ancak, neredeyse mucizelere bağlı olarak gidebilme boyutuna getirdi.
Grupta ilk iki takımın doğrudan, üçüncü olanın ise play-off oynayarak gideceği düşünüldüğünde, ilk üç maç sonunda İzlanda ve Çek Cumhuriyetinin dokuzar puan toplamış, favori Hollanda’nın ise üç puanda kalmış olması, hem şaşırtıcı hem de işimizin ne kadar zor olduğunun açık göstergesi durumunda.
Hollanda’nın bile, oluşan bu tabloda ilk ikiye girmekte hayli zorlanacağını düşünecek olursak, Ay Yıldızlılar kalan yedi maçta 21 puan toplasa bile, gruptan çıkması hayli güç. Kaldı ki, daha Hollanda’yla oynanmamış iki maç ve de Çek Cumhuriyeti deplasmanı önümüzde durmakta. Yani uzun lafın kısası, durum çok vahim.
Evet, ahval-i şerait böyle.
Nerede o, 2002 Dünya Şampiyonası’nda, 2008 Avrupa Şampiyonası’nda bizi hop oturtup, hop kaldıran o Milli takım. Nerede şimdiki Milli takım. Aralarında neredeyse siyahla beyaz kadar açık bir fark var. Bir kere, oynadıkları futbol hiç kimseyi tatmin etmiyor. Güven vermiyor.
Kısacası Milli takımımız, Milli heyecandan hayli uzak bir vaziyette.
Tabi ki bu durumun tek nedeni şu an Milli formayı giyen futbolcuların formsuzluğu değil. Sosyoekonomik nedenlerden tutun da, siyasi dalgalanmalara varana dek birçok alt neden bu durumu oluşturan faktörler arasında. Ancak ne olursa olsun, Milli takım Türk insanı için her şeyden farklı, her şeyin üzerindedir. Böyle de olmalıdır. Umarım takımımız, 16 Kasım’da içeride oynayacağımız Kazakistan maçıyla silkinir ve kendine gelir de, yeniden o özlenen boyuta ulaşır diyorum.
Hoşçakalın…