Sen halen kendi doğrularınla burnunun dikine git. Bak, atı alan Üsküdar’ı geçti. Böyle düşündüğünüz zamanlar oldu mu? Ya da hep doğru kararlar aldığınızı düşündüğünüz anlar da olmuştur. Her birimiz yaşadığımız ömür çizgimizde; sevinci, aşkı, mutluluğu, lüksü, sefaleti, acıyı az veya çok yaşamışızdır.
Belli bir yaşa gelmiş, zinde ve mutlu büyüklerimi görünce hemen aklıma şu soru geliyor. Acaba bu farkındalığa nasıl erişmişler? Sonra bunun cevabını kendiliğinden alıyorum. Bir tebessüm ediyorlar, konuşmayı başlatarak, diyalog kuruyorlar dostluk ve muhabbet geliyor ardından…
İnsan eğer yeniliğe açık ise; kendini geliştirebileceği ortamlarda bulunabilir, seçimlerini akıl ile kalp dengesi birlikteliğinde yaparak değişim ve dönüşüme kapıyı aralayabilir.
Hep denir ya öğrenmenin sonu yoktur diye. Buna her geçen gün bir kez daha şahit olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Bizi dibe vuran, her birimizin farklı bir arka bahçesi var. Her birimizin çocukluğundan getirdiğimiz bazı bastırılmış, tatmin edilmemiş, bazılarımızın sömürülmüş duyguları olabilir. Eğer bir kez geliyor isek dünyaya bu dünyayı elimizden geldiğince cennet yapmak bizim elimizde.
Nasıl mı? Aynı kısır döngüde dönüp dolaşıyor ve bunun doğru olduğunu düşünüyorsak,
Halen birilerine kırılıp incinip kalbimizin taşlaşmasına izin veriyorsak,
Bedenimize zarar veren yiyecekler, beslenme alışkanlığımız ile kendimizi yavaş yavaş hastalıkların kucağına atıyorsak,
Bedelini ağır bir şekilde ödediğimiz kaygı, korku ve endişelerden ders çıkarmayıp tekrarlama lüksünü kendimizde buluyorsak,
Temizlik hastalığından kurtulmak için bir adım atmıyorsak,
Halen geçmişe takılı kalıp bir türlü şu ‘an’ da olamıyorsak,
Başkalarına imrenip onların yaşayacakları biricik güzellikler için tebrik bile edemiyorsak,
Bencilce duygu ve hislerimizin tatmin olması için kimsenin gelişmesine ve ilerlemesine fırsat vermiyorsak,
Sürekli yaşadıklarımızla başkalarını kıyaslayıp kurban rolüne giriyorsak,
Kendimizi herkesten güçlü görüp onları yöneterek asıl öz benimizin hislerine kulak vermiyorsak,
Terk edilme, aldatılma, yalnız kalma duygularımız ayyuka çıkmışsa,
Yaşayan bir ölü gibi nefesimiz cansız ve cılızsa,
Yaptığımız iş ne olursa olsun onun hakkını vererek yapmak, zevk alarak anlatmak yerine es geçiyorsak,
Hep başkalarının enerjisini emerek yaşantımız akıyorsa,
Beden, ruh ve zihin dengemiz yerlerde sürünüyor ise,
Gittiğimiz her yere sıkıntılarımızı sinsice yayıp enerjimiz altına erimelerine müsaade ediyorsak...
Artık dur demenin, artık değişmenin, artık anlam arayışının vakti gelmedi mi hala? Emin olun bütün bu saydıklarımızın biri ya da bir kaçı ile hayatını zindana çeviren insanlar var. Hem kendilerini,  hem de başkalarını mutsuz ediyorlar. Direnç göstererek değişime ve gelişmeye doğru bir adım atmıyorlar. Bu değişimi kendileri yapamıyor ise, uzman birinden destek alarak, doğa ile ruhlarını yıkayarak ve şu anda yaptıkları ile bu sonuçlar doğuyorsa başka bir yol bulmaya izin vererek yaşam kalitelerini artırıp kalan ömürlerine bir şans verebilirler. Haydi, ne duruyorsun!