Aile topumun temel  taşı,çekirdeğidir. Sağlam ve düzenli ailelere sahip olan toplumların  her devirde güçlü olduğu  görülmüştür. Buradan alarak; yaşadıklarımın sadece eşimle benim özelimiz ve bilhassa ailevi meselelerimiz olmadığını, kimseyi suçlamadığımı, iftira etmediğimi, ancak; 1980 darbesiyle tetiklenen sosyal bir depremi  yazarak; sebep sonuç bağlamında göz önüne sermeye çalıştığımı belirtmek isterim. Hepimizin yaşam öyküsü vardır, zaten bana göre de insan okunması gereken bir kitaptır sürçü lisan ettiysem affola saygılarımla.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra darbeciler gidince yerini haybeciler almıştı, eşimin memuriyetten açığa alınması işsiz kalmasıyla, önceleri ekmek kavgası uğruna başlayan sanatçı olmak sevdası, bundan sonra artık hem şöhret olmak hem de kendi benimsediği siyasi ideolojisine hizmet etmek anlamında devam edecekti.. Gerekçe hazırdı ‘siyasi olmayan sanatçı eğlencelik olur’ bu cümle  böyle  düşünen insanlara destek veriyordu.
O dönem darbeyle göz altına alınmış, sürülmüş, hapsolmuş kişiler  toplumun belirli kesimlerince mazlum ve kahraman gibi görülerek sahipleniliyor, kendi menfaatleri doğrultusunda çalıştırılıyordu, ‘Gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını çeker’ sözü işin özünü açıklıyordu. Toplumda  safını belirlemeler, gizli bölünmeler başlamıştı her insan kendi grubu içinde mutlu olurmuş derler, herkes kendi yandaşlarıyla mutluydu. Görünürde ne kanunlara aykırı bir durum, ne de toplum değerlerine ters düşen haller  yoktu, kısaca  çile nehrim derin ve sessiz akıyordu.
 Yuvamı tek  başıma tamir etmeye çalışmalıydım. İlk iş tayinimi büyük şehre  Gaziantep’e  istemek oldu. Orada eşim iş bulabilir akşamlarıda eve gelebilir, çocuklar babasız büyümezdi düşüncem buydu. Fakat evdeki hesap çarşıya uymazmış ya her şey farklı gelişiyordu.
Şöhretin bedeli ağırdı ve bu bedeli çocuklarım babasız ben kocasız yaşayarak birlikte ödeyecektik. Yaşadığmız  zamanlarda; Sanatçı olmak isteyen kişi sanatın ilk mektebi olarak gördüğü pavyonlara düşmeli ister alkolle, ister sanat aşkıyla sarhoş olmalı ,hatta dünyadan geçmeliydi ki; böylece  halkın sanatçısı olmalıydı! Herkes onun sırtından zengin olurken, o yerlerde sürünmeli, evi barkı terk etmeliydi ,bu işin raconu buymuş. Aynen de öyle olmuştu eşim önce sarhoş sonra şöhret olmuştu. Ailemde yuvamda bu fırtınalar koparken yaşamımın diğer cephesinde  memur olduğum kurum da bana siyasi, psikolojik baskı yapmaya devam ediyor üç ayda bir valilik onayı ile beni değişik ilçelere iş yoğunlu sebebiyle kibarca sürüyordu.. Amaçlarının psikolojik baskıyla  yıldırmak istifaya zorlamak olduğunu biliyordum.
“Çıktık açık  alınla  on yılda her savaştan” marşımızı çok severim benim yaşantımda  her on yılda bir darbe gerçekleşiyor ancak alnım açık yüzüm ak  şekilde bu darbeleri savuşturuyordum.1985 Adıyaman’da eşimin bana açtığı boşanma davasını İstanbul’da 1995 tarihinde ikinci bir boşanma davası, 2013 yılında 3. boşanma davası  takip edecekti. Yaşam direnmekmiş bende aynen öyle yapıyordum, direniyordum sırf çocuklarıma maddi destek sağlamak üzere nikahımızı devam ettirecek, çocuklarımı üniversite okutabilmek için bu zulme dayanacaktım . Çocuklarımız yarın, demekti o halde değerdi.
1. sırada 1980 Askeri darbesi ,
2. sırada  tetiklediği 1985 eş darbesi,
3. sırada  zincirleme devamı 1995 eş darbesi.
4. sırada zincirin son halkası 2013 eş darbesi
Elimde biriken  belgeleri (boşanma dava mahkeme celplerini) arşivledim.
Eğer yuva kuracak gençlere bir sözüm olsaydı onlara şöyle derdim.’’ Aile kutsaldır lütfen ırkçı şöven duygularla ailenizi yıpratmayınız, kültürel farklılığımızda bizim zenginliğimiz aynı zamanda çekici güçtür itici değil,sanırım yazımı okuyanlar  sanki ben denememişim gibi avukat adları vermeye başlayacaklardır, karşınızdakine yıllarca maddi manevi vermişseniz  ondan ne alabilirsiniz ki? Eşim kendini adamış bizi de harcamıştı. Eşimi affetmem mümkün değil İki cihanda hakkımı helal etmiyorum.
1980  tarihinden yani  darbe yıllından  bu güne ne darbe almış  yuvamı tamir edebildim ne de üstümdeki o siyasi baskının verdiği acı hatıraların izlerini silebildim. Darbe nerden gelirse gelsin yıkıcıdır .
Asker ocağı kutsaldır, bu yüzden askerimize büyük saygım sevgim var. TSK’lerimizi  çok önemli bir birim ve güç olarak görüyorum, vatanın, millletin güvenliği  iç ve dış mihraklarca  tehlikeye sokulduğunda müdahele edecek olan askeri gücümüzdür. Türk Silahlı kuvvetlerimizin siyasete veyahut kendi toplumuna karşı müdahelesini; destek ve düzenleme anlamında çözümleyici güç olarak görmek isterdim. Darbe olarak ne uygulamada nede söylemde kabul etmek istemiyorum. Darbe almış toplumlar kendini toparlayamıyor geri kalıyor acılar çekiyor inanıyorumki bundan sonra çocuklarımız gençliğimiz için daha kuvvetli,bilinçli,şevkatli aynı zamanda tarafsız bir Askeri güç oluşur. Değerli okurlar   darbe güncelliği sebebiyle  anılarımdan, günlüğümden bazı bölümleri sizlerle paylaştı. Ancak ayrıntıları ”Güneydoğuda kadın olmak” başlığı altındaki kitap çalışmamda topladım. görüşmek dileğimle saygılar sunuyorum.

ZALİM FELEK

Nankör, kurnaz benzer guguk kuşuna
Bulanık su katar pişmiş aşıma
Tutar testisini gözüm yaşına
Aşığım diyerek çıkar karşıma
Yetişmezse Ozan garip başıma

Sağalmıyor aldığım şu darbeler
Zalım felek neler ediyor neler
Hilalimi, yıldızımı gölgeler
Mavi gökte bulutlanır simgeler
Yetişmezse Arif gibi bilgeler
Hâyâli -Hülya ASLAN