CUM’A SOHBETİ ( 4 /40 )
SAHÎH-İ BUHÂRÎ’NİN VE TECRİD-İ SARİH’İN 2157. HADİS-İ ŞERİF’İ !...
Ebû Hüreyre radiya’llâhu anh’den rivayete göre, Resûlu’llâh Salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Her kim günde yüz kerre “ Lâ İlâhe illa’llâh, vahdehû lâ şerike leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve ‘alâ külli şey’in kadîr = Allah’dan başka ilâh yoktur, yalnız O vardır, O’nun eşi ve ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’nundur, O her şeye kâdirdir” derse, bu du’â o kimse için on köle azâdlamak sevâbına muâdil olur ve ona yüz hasene yazılır, yüz musîbet de ondan mahvolunur. O gün içinde akşama erişihceye kadar şeytan şerrinden emniyyette olur. Ve o kimsenin bu du’â’yı okumasından daha faziletli hiç bir kimse evrâd ve ezkâr getiremez.. Meğer ki, bu du’â’yı ondan daha çok okumuş ola!...
Ebû Eyyûb Ensârî VE İbn-i Mes’ûd radiya’llâhu anhümâ’nın Nebî salla’llâhu aleyhi ve sellem’den ( Lâ ilâhe illa’llâhu vahrehû... ) hadisini rivayet ettikleri ve : Her kim bu du’â’yı on kerre okursa İsmâil Peygamber neslinden on esir azâdlamış gibi sevâba müstehak olur, buyurduğunu naklettikleri rivayet olunmuştur.
Bu hadis bundan önceki 2157 numaralı hadis’in aynıdır. Her ikisi de ( lâ ilâhe illa’llâh, vahdehû, lâ şerike leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr) du’â’sını her gün okumanın yüksek fazileti hakkındadır. Şu farkla ki, 2157 numaralı hadis Ebû Hüreyre’den rivayet olunmuştur, 2158 numaralı bu hadis de, Ebû Eyyûb el- Ensârî ile Abdullah İbn-i Mes’ûd’dan naklolunmuştur. İki rivayet arasındaki ikinci bir fark da Ebû Hüreyre riövayetinde günde yüz kerre, Ebû Eyyûb ile İbn-i Mes’ûd rivayetinde günde on def’a okunmasıdır. Bir de Ebû Hüreyre rivayetinde mev’ûd olan( va(ad’olunan) mükâffat daha çoktur.
Bu hadis-i Şerif üç büyük Sahâbî’den rivayet olunduğu için rivayet ilmi bakımıdan gâyet kuvvetlidir. Sahâbî râvî’ler i’tibariyle kuvvetli olduğu gibi Müellif Buhârî’ye gelinceye kadar Tâbi’î ve Etbâ’-i Tâbi’î tabakalarındaki râvîleri cihetle daha zengindir. Her ikisini de Buhârî 8 Fadlü’l- tehlil) yâ’ni, ( lâ ilâhe illa’llâh) kelime-i Tevhidinin fazileti hakkında açtığı bir babında rivayet etmiştir. Buhârî’ nin bu babındaki rivayet silsilesine bakılınca hadis’in isnad silsilesinde- Mühadramundan, Tâbi’î ve Etbâ’-i Tâbi’î ricalinden, Buhârî’nin müte’ addit meşâyih’inden- o kadar çok ve yüksek râvî’ler gürülüyor ki, Peygamber Efendimizin hadisini nakletmekte eslâfımızın ( Selefimiz, geçmiş âlimlerimiz) gösterdikleri yüksek ihtimama hayret etmemek kâbil değildir. Gerek hadis’teki Tevhid du’â’sının, gerek va’ad’olunan mükâfatın Peygamber’imizin mübârek lisanından tebliğ olunduğu gibi naklolunduğundan riyâzî kat’iyyetle kanâat hasıl oluyor. Bu rivayetler ve kanâatlar karşısında biz Muhammed ümmetine düşen vazife, bu hacmi küçük, fakat fazileti çok büyük bu du’â’yı, hiç olmazsa “ Lâ ilâhe illa’llâh,” Kelime-i tevhidine devam etmektir...
Bu “ Tehlil,” Hadis-i Şerif’i üzerine, Hazreti Üstaz’ımız. Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medâr Mürşid ve Müceddid, Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazret’lerinin,İstanbul, Fatih Yenicaii’nde, 1959 yılında, yaptığı ve kayda alınan, tek va’az’ını teberrüken buraya alıyorum. Hazreti Üstaz’ımıza aid, kayda alınan bu tek sohbeti kayda alan, Bartın’lı, Batıkaradeniz Bölgesine, Radyo-Teybi, Telefoni ilk def’a getiren İşadamı, Merhum, Lutfullah Kocabaşdğlu’dur. Merhum, Lutfullah Kocabaşoğlu, Bartı’nın en saygın, yediden yetmişe her Bartınlı’nın, Yalnız Bartınlı’ların değil, bütün Zonguldak İl’inin hürmet ettiği bir şahsiyyetti, Lufullah Kocabaşoğlu’nun kayda aldığı, bilahere, Kardeşlerimiz tarafından deşifre edilen, 1959 yılında, İstanbul,Fatieh, Yenicemmi’de va’az’ının kısa bir bölümünü,( kayda alınan bölümün tamamını, Şefaatine nâilliyyetimi umarak buraya alıyorum. “ Şimdi biraz evvelinde gözlerim şey oldu. Şimdi düzeldi amma. Ben de göz yoruldu bu kusura bakmayın! Yalnız iki şey hediye vereyim, Dikkat! Evinizden çıktığınız zaman, unutmayın! Çok rica edirim! “ Lâilâhe ille’llâh,” du’â’sını oku... Buhârî Şerif’Te, Müslim-i Şerif’te bütün mahaddisler hepsi hayran kalıyorlar bunu... Elfe elfi hasenat, elfe elfi seyyiat, elfe elfi derecat... Elfe elfenin Türkçe tercümesi; milyon demek, milyonlarca sevap, milyonlarca derece, milyonlarca hasenat... Acabâ BUNU Resûlu’llâh niçin böyle söyledi, diye herkes, bütün müfessirler, ya’ni hadis müfessirleri, hayran olmuşlar, nihayet şuna kail olmuşlar... Bunu, evinden çıktığı zaman okumak; insanları çarşuyu pazarda çok fecî ve fena halleri müşâhede edecek... en azim şefâatlerden bir şefâat... Çocuğunuza çoluğunuza öğretiniz. Egfendiler... Deyiniz ki, Bu.. Bunu okuyunuz... Tekrar oku... o günkü akşam evine dönünceye kadar olan, kazandıklarından, ellerinden ayaklarından kazandıklarının hepsini Allâhu Celâl afvedeceğini beyan buyuruyor. Öyleyse buna dikkat etmek, hepimiz için lâzımdır.
İkincisi, ma’al’esef, Resûlu’llâh Efendimizin hadisinden amel etmedikleri için insanlar bir çok hastalıklara mübtela oluyorlar. Meselâ insan gerek küçük zarûretini def’etmek için gerek büyük zarûretini def’etmek’ten çıktıktan sonra... Helâdan çıktıktan sonra okunacak du’â OKU. Bunu okumak, bunu okumazsan, yarın efendim başlar... prdstat oldu, şu oldu, bu oldu... Bunların hepsinin sebebi; Resûlu’llâh Efendimiz Hazret’lerinin haber verdiğini, bunu okumuyorlar. Kardeşlerim çok rica ederim, zarûretinden çıktığın zaman, du’â’yı oku. Bunu biribirinizden yazınız, ezberleyiniz. Bir daha tekrar oku. Prostat da görmezsin, şu derdi de görmezsin bu derdi de görmezsin. Canın yanar yâhû! Allah’a bir hamdet. Neden bu acabâ, niçin? Cenab-ı Hakk şu vücûda 384 tâne, 85 değil, 83 değil, melâike, bunların iki tânesi, def-i zarûretin için iki tânesini tahsis etmiş... Bunlar tenezzülen bunu kabul ettikleri için, dikkat et! Tenezzülen bunu kabul ettiği için en yüksek rütbe vermiş Hazreti Allah... Ben Can Sever Doktora bunu söyledikten sonra kalktı böyle; “ Amanın! Ne Esrar-ı İlâhî... Bu Resûlu’llâh’ın hadisi, diye... “ Ben bunun için, bir kitap yazacağım,” dedi. Dinle bakim, bir daha söyleyeyim, en yüksek, en büyük rütbe melâikesi bizim zarûretimizin def’i için me’mur olduklarından dolayı, Hazreti Allah onlara en büyük rütbe vermiş... Zarûretin def’i için, Allah’a şükretsek, hamdetsek, lazım mı değil mi söyleyin bana?!.. Tekrar oku... Yâ Rabbe’l- Alemîn! Bunları okuyamasalar da, şu ders’te oturdukları için bu okunanları onların defterlerine yaz da ilhâk eyla yâ Rabbî!.. Bu şereften onları mahrum eyleme Yâ Rabbî!.. Cümlenizi afiyette, cümlenizi sıhhatte dâim eylesin! Cenab-ı Hakk... “
Hazreti Üstaz’ımızın, Def’i Hâcet’den( Helâ’dan) çıktıktan sonra, hararetle okunmasını tavsiye buyurduğu, du’â, şudur: “ El- Hamdü Li’llâhi’llezî, Ezhebe annî’L-Ezâ ve âfânî min zâlike,”= Ben’den eziyyeti gideren, bana afiyyetimi veren Allah’a hamd’olsun,”
Tehlil Du’â’sı, Hadis’in Metninde,” Lâ ilâhe ille’llâhu vahdehû Lâ şerîkeleh le’hülmülkü ve’lehülhamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr,”söylemesi kolay, ezberlenmesi, tekrarı kolay.Beş vakit namazın ardında yapılan tesbih, tahmid ve tekbir’den sonra, müezzinler cehrî olarak bu du’â’yı okurlar, fakat, Hadis’in Metninde bulunmayan bir-kaç kelâm- cümle ilave ediliyor. “ Le’hülmülkü ve’lehülhamdü,” cümlelerinden sonra gelmek üzere, “ Yuhyî ve Yümît vehüve Hayyün lâ yemût bi’yedihi’l-hayr,” ilaveleri ezberleyenlerin bu ilavelerle birlikte okumalarında bir sakınca yoktur, ama, daha kolay ezberlendiği için ve tekrarı da kolay olması hasabiyle, Hadis Metninrde olduğu gibi, kısa okunmasında da hiçbir mahzur yoktur...
1960’lı yılların başlarında, İstanbul, Zeytinburnu’nda, İstasyon Camii olarak bilinen, Emine İnanç Vakfı Camii’nde imamlık vazifesini deruhte ettiğim yıllarda, Selef’im, Mustafa Özaltın Hoca’mızın, Hazreti Üstaz’ımızın tavsiyesi üzerine başlattığı, güzel bir sünneti adeti devam ettirmiştim.Şöjyle ki, Sabah Namazının Farzının selâmı verilince, imam Mihrab’da yüzünü cemaatei dönmeden, cehrî olarak, imam ve cemaat hep birlikte on kerre, tehlîl du’â’sını okurduk. Bilemiyorum, Emine İnanç Vakfı Camii’nde bu güzel sünnet-adet devam ediyor mu?Aslında, bütün camii’lerde başlatılması ve devam ettirilmesi ne güzel olurdu...