1946`da İstanbul'da doğan Purof. Dr. Ahmed Güner Sayar, 1968'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu. İngiltere’de Birmingham Üniversitesi İktisat Bölümü'nde mastır yapan Sayar, yurda döndüğünde bitirdiği fakülteye asistan olarak girdi ve 1980'de doçent unvanı kazandı. 1982'de aynı üniversitenin Siyasal Bilgiler Fakültesine geçti ve 1988'de purofesörlüğe yükseldi. Halen bu fakültede İktisat Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanlığını sürdürüyor. Esas ilgi alanı İktisat Nazariyesi ile tarihi birleştiren çalışmalar olan Ahmed Güner Sayar’ın yayımlanmış ve ilgiyle takip edilen kitapları ve makaleleriyle vefa örneği portre ve biyografi eserleri mevcut. Adülkadir Gölpınarlı, Sahhaf Raif Yelkenci, Gönül Pazarı: İnsanlar, Olaylar ve Mekanlara Dair Yazılar, İktisat Metodolojisi ve Düşünce Tarihi Yazıları, A. Süheyl ÜnverHayatı, Şahsiyeti ve Eserleri1898-1986, Hasan Ali Yücel, Mevlevi Usul ve Adabı, Osmanlı'dan Cumhuriyete Portre Denemeleri, Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması, Bir İktisatçının Entellektüel Portresi: Sabri F. Ülgener, A. Süheyl Ünver Bibliyografyası eserlerinden bazıları...
Bu değerli bilim adamızı önce Eskişehir’de Yunus Emre Kültür Merkezi’nde dinledim. Eskişehir’de Türk Ocağı değerli bir ilim adamı Nedim Ünal’ın başkanlığında ayda bir konuşmacı davet ederek düşünce ufkunu genişletmeyi hedefler. Bu muhtevada, bu amaçla bir defasında da İktisadçı Ahmet Güner Sayar çağrılmıştı. İktisad alanında yeni bilgiler duyacağım derken dini bir konuşma dinlemiştim.
Ahmet Güner Sayar hoca konuşmasının bir yerinde Musa peygamberin asasını misal göstererek cansızların canlı olduğunu ileri sürdü. Şaşırmıştım. Konuşmanın sonunda soruları yazılı aldılar. Varlık aleminin diziliş piramidini anlatarak, cansızın cansız olduğunu, camid ve cemadat kelimelerinin anlamını yok mu saydığını sordum. Soruları okuyan kişi sıkılarak, istemeyerek okudu soruyu.
Sayar bey de kızarak cevap verdi. Bilmediği, tanımadığı dinleyicisine fırça salladı.
-Tabi cansızların canı var, sen mucizeyi inkar mı ediyorsun, dedi.
Elbette orada ikili tartışmaya imkan yoktu.
Aradan yıllar geçti.
Doktor Metin Eriş Aydınlar Ocağı’nın Anayasa yaptığı yıllarda yıldız olan bir isim. Benim de hemşehrim.
Mardin Valisi Hasan Duruer ile Metin Eriş bey sanat, irfan konularında birlikte çalışıyorlardı. Daha doğru bir söyleyişle Vali bey Metin Eriş beyden kültür sanat çalışmaları alanında levazım alıyordu.
Mardin’de bir sempozyum düzenleniyor. Münevverden Aydına isimli sempozyuma konuşmacıları Metin Eriş bey belirliyor. O günlerde ben de aydın meselesine takmıştım. Çok yazım vardı aydın hakkında. Mehmet Nuri yardım da tavsiye etmiş olmalı. Ben de o sempozyumda yazılı basında aydını anlatmak üzere görevlendirildim.
Hazırlıklar tamamlandı, buluşuldu, uçağa binildi. Yanımda kim oturuyor dersiniz? Ahmet Güner Sayar.
Sohbet arasında Eskişehir’deki olayı hatırlattım ona. Tarihi ve günüyle hatırladı.
-İşte o fırça attığın soruyu soran bendim, dedim
Baktım Hocada değişiklik yok.
Ona dedim ki sayın hocam canlıların canı olsaydı, ilimleri tasnif eden şu kadar ilim adamı, cansız, camid, cemadat terimlerine yer vermezlerdi. İnorganik terimi olmazdı.
Anlattığınız şey en başta mucize, tekrarı yok. Herkese göre değil. İkincisi de kainattaki her şey emirle hareket eder. Canlı olduğundan değil ama emirle hareket ettiğinden olağandışılıkları izleyebiliriz. Aslında bu son derece fazladır. Toprağa düşen her çekirdek üzerindeki sert toprak tabakasını delip dışarı çıkar, her eşya kendine belirlenen kaderi yaşar. Zemin her canlıya destek verir. Ama kendisi cansızdır.
Daha bir yığın akıla yol açan misallerle uçaktan ininceye kadar sohbet ettik.
Vali onun öğrencisiydi. Dolayısıyla Ahmet Güner Sayar’ı Vali Konağı’nda misafir etti.