Ağustos 2014 dönemi cari açığımız 2,77 milyar USD olarak açıklandı.

Geçen aylardaki cari açıklarımızı hatırlarsınız; ortalama 6 milyar USD aylık cari açığımız çıkmaktaydı.

Hükümet, ekonomik daralma sağlanarak tasarruf oluşturuldu ve ithalatı azalttı.

Böylece aylık 6 milyar USD’den, 2 milyar USD cari açık seviyelerine gelebildik. 

2013 yılı ilk 8 ayında 45 milyar USD olan cari açığımız, 2014 yılının ilk 8 ayında 29 milyar USD’ye düştü.

Her zamanki gibi yine “açık” açıklandı ve gözlerimiz bu açığı nasıl kapattığımızı aradı.

Bu ayki açığı nasıl kapattık?

Borsa ya da fon yatırımları şeklinde mi döviz girdi ülkeye? Hayır, bu ay hiç finansal yatırım olmadı.

Sanayi ya da gayrimenkul yatırımı yapılarak mı döviz girişi oldu? Hayır, bu ay yabancılar sanayi yatırımı yapmadı.

Yurtdışından kredi mi kullandık? Evet, bu ay bankalarımız ve özel sektör kredi kullanmak yoluyla, ülkeye 6,5 milyar USD tutarında döviz girişi sağladı.

Nereden geldiği belli olmayan döviz girişi var mı? Evet, bu ay 800 milyon USD nereden geldiği tespit edilemeyen döviz girişi oldu.

Nereden geldiği net olarak tespit edilemiyor ama şunu biliyoruz; Özellikle Suriyeli mülteciler sınırdan nakit olarak getirdikleri ve ülkemizde konut alımı ve ticarete yatırdıkları para, bu tutarın büyük bir kısmını karşılıyor. 

Yani büyük fotoğrafa baktığımızda, ihtiyacımızdan çok daha fazla döviz girişi olmuş. Nihayetinde de bu aylık da açığımızı kapatabildik.

Fakat “açık” oluştuğundan borcumuz biraz daha arttı, olsun borcumuz borç! 

Borç yiğidin kamçısıdır. 

Toplam cari açığımız yuvarlak olarak 700 milyar USD; öde öde bitmez. 

Bu kadar kamçıyı yiyip  “yiğit” kalmak zor.

Maalesef uzun vadede, Türkiye vatandaşı her baba, çocuklarına “borç” miras bırakacak.

Parası bugün olmayanlar, işsiz olanlar; yabancılardan alınan borç bir şekilde onlara zaten hiç gitmemiş. Onlar kötü senaryoyu ya uzaktan izleyecek ya da uğruna harcanacak. 

Ya parası olanlar; bugüne kadar kendi parası olduğunu zannedenler, yabancılar piyasalardan elini ayağını çekmeye başladığında, ya da “ver bakalım borcunu” dediğinde, ne olduğunu daha iyi anlayacak.

“Cesur Yürek” filmindeki, uzunbacaklı Edward’ın oyununa gelen ve William Wallace’ın yakalanmasına sebep olan İskoç prensi Bruce gibi donakalacaklar ve babasının “babalığını” sorgulayacaklar.

Çünkü çok paranın olduğu yerde değer yoktur, gurur yoktur.

Çok parası olan bir babanın, bir çok değeri eksik bırakacağından, asla tam anlamıyla bir baba olamayacağı gibi, çok borcu olan bir hükümetde tüm halkına tam anlamıyla babalık yapamaz.

Ve vicdanlar sorgulamaya başlar.

Bu arada hunharca yediğimiz borç paranın hesabını veremeyeceğimizden, ulus olarak imtiyazlarda vermeye başlarız.