İnsanlar eksik kalan şeyleri tamamlama eğilimindedirler. Tamamlanamayan, bitirilemeyen işler, tamamlanmışlara göre insan zihnini daha çok meşgul eder ve daha çok hatırlanırlar.
Bitmemiş iş, tamamlanmamış iş veya karşılanamamış ihtiyaç, o ihtiyacın önemi kadar insanın zihnini meşgul eder rahatsız eder.
Hoşuna gitmeyecek şok bir görüntü, yakalandığı kötü bir durum, karşılaştığı bir haksızlık, hakarete uğramak ve susmak zorunda kalmak, maruz kaldığı taciz, tehlike, şiddet, yaşadığı şok bir olay, unutamayacağı bir kazanın neden olduğu travmalar zihni sürekli meşgul eder. Olumsuz duyguların varlığı, onları anlatamamak sümen altı etmek, yüzleşememek geçmişinle ve yaşadıklarınla bitmemiş işler olarak kalır ve sürekli bakteri üretirler. “Bitti, geçti unuttum” zannedersin ama o yüzleşemediğin, anlatamadığın içine attığın unutmaya terk ettiğin için bitmeyen tamamlanamayan konular ruhsal yapını bozmaya devam ederler defterler gün gelir daha derin ruhsal sorunlar oluşabilir.
Ana babanın eleştiren, alay eden, kıyaslayan, tehdit eden, sürekli öğüt veren, umursamayan, takdir etmeyen, kabul etmeyen, değer vermeyen, sevmeyen tutumlar sergilemesi çocukta tamamlanmamış işler nedeni olabilir. Bitmemiş işleri çoğalan çocuklar, 7 yaşından itibaren o neşe dolu, hayat dolu hallerinden uzaklaşmaya sönmeye başlıyorlar.
Bitmemiş işler; kin, öfke, utanç, suçluluk, nefret, acı keder gibi olumsuz duygular yaşatabilir.
Bitmemiş işler takıntılı düşüncelere, temizlik takıntısı, yıkama, hizaya getirme, kontrol etme gibi tekrarlayan davranışlara, içe kapanma, iletişim sorunlarına neden olabiliyorlar. Bitmemiş işler; yeşillikler içerisinde her türlü bitkinin yaşadığı güzel bir bahçeyi saran zehirli sarmaşıklar gibidir. Eğer biz beklentilerimizin yerine gelmediği zamanlarda küsüp darılmış olsak, bitmemiş işler biriktirir isek o zaman o zehirli sarmaşıklar yavaş yavaş bahçeyi sarmaya başlıyorlar.
Affetmek
*Affetmek bir özgürlük getiriyor insanın hayatına. Hayatlarını geliştirmek, ilerlemek, özgürleşmek coşkulu bir yaşam yaşamak isteyenler affetmeyi becerebilmeleri gerekir. Bitmemiş işleri olanlar, affedemeyenler; yaşamlarının hakkını vererek özgürce verimli yaşayabilirler mi? Affedemeyen insanlar geçmişin en kötü günlerine takılıp kalmışlardır. Öfke doludurlar, hınç ve intikam hırsı taşırlar kendilerini olumsuz düşüncelerin batağında boğuşmaktan kurtaramazlar. Onlar “keskin sirke küpüne zarar” sözünü hatırlatırlar. Affedebilenin yüzü geçmişten, geleceğe; umut dolu günlere dönmeye başlar. Safralarından, yüklerinden kurtulur hafifler.
*Egosunun üzerine çıkabilen, özür dileyebilen affedebilen insanlar geçmişle olan işlerini halledebilen insanlardır.
*Bir Kızılderili atasözü; “Savaşçı olabilmen için, kendine önem vermeyi, senin kendini en önemli şey olduğunu bilmeyi bırakacaksın” der.
*Kendimizi çok önemli olarak görmeye başladığımız zaman öfke duygusu bizi teslim almaya başlar.
“Benim gibi bir adama bunu nasıl yaparsın?”
“Ben bir üst düzey yönetici olarak daha iyi karşılanmalıyım”
“Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?”
*Büyüklük saplantısı; zayıf insanların çocukluk dönemlerinden kalma bitmemiş işlerin sonucu olabilir. Zayıflığın, öz güvenin olmadığı yerde öfke gelişir. Öfke ve kendini önemli olarak görme, hayat savaşında başarılı olabilme şansını azaltır. Bitmemiş işler duygusal kaliteyi azaltır. Ne zaman öfkelendik o zaman zayıflığımızın farkına varmalıyız.
*Affetmek asla acizlik değildir. Tam kendine güveni olan ve farkındalığı gelişmiş olan kişilerin en güçlü yönleridir affetmek.
Bizi üzen, yanlış hareketleri olan kişilerin gerçeği, hayata bakış açısı çok farklı olabilir. Onları affedebilir ve tamamen hayatımızdan çıkartabiliriz.
Kendimizi Affetmek
Kişinin en önemli durumlarından birsi de kendisini affetmiş olmasıdır. Kendisini hatalarından dolayı suçlayanlar, affedemeyenler hatalarından ders çıkartma şanslarını yok etmekteler. Hatalar insanların üniversitesidir. Ne kadar çok hatamız varsa, çıkartacağımız o kadar ders var demektir.
Anlatmak
*Anlatılmayanların paylaşılamayanların ağırlığı omuzlarımızı çökertir. “Şimdi ben bu sorunlarımı paylaşırsam nereden başlayacağım, hangi birini anlatacağım, kime ne anlatacağım?” diyerek çoğu zaman anlatma niyetimizi erteleriz. Ertelemenin ardından iç dünyamızda kendimizi rahatlatmak için, “anlatsam bile o ne çözüm üretebilecek ki onun diyecekleri zaten belli bana bir faydası olamaz” benzeri düşüncelerle anlatmanın gücünü göremeyiz.
*Ama altını çizeceğimiz en önemli unutmamız gereken konu, "Bu ruhsal süreç dönemli olan anlatmanın kendisidir "
*Eğer anlatacak güvenebileceğin bir kişi bulamıyorsan kendine anlat. Veya al eline bir kağıt  kalem yaz kardeşim, dök içindekileri, dolaba attığını, halının altına süpürdüğünü, bakteri üretenleri koku yayanları. Yaz ve yak gitsin, yırt at gitsin. O beyninde birikenler kaleminin ucundan kağıda dökülsün ve o kağıda uzaktan şöyle bir bak, birkaç kere oku ve gülümse; düşün o yaşanmışlıklar sana ne kazandırdı sadece ders al teşekkür et o yaşanmışlıklarına. Seni utanca boğan ve kimseye anlatamadığın seninle mezara gidecek sırların, maruz kaldığın kötülüklerin, yarattığı kötü enerji öfkelendiren üzüntü veren kin duygusunu arttıran, korkutan, endişelendiren kimyanı bozan kötü koku yayan ne varsa hepsini yaz, çık bir dağa ovaya akan suyun şelalenin gürültüsüne karıştır haykırışını boşalt içini rahatla.