Emekli Tuğgeneral NEJAT ESLEN Beyefendi Diyor ki:
‘ABD, ORTA DOĞU’yu yeniden yapılandırmak istiyor’  


Oğuz Çetinoğlu: ABD’nin Orta Doğu’da kendi çıkarlarına hizmet edecek bir yapılanma oluşturmak için çalıştığını ve en büyük rakibinin İran olduğunu söylemiştiniz. Suriye’den sonra hedefte İran mı var?
Emekli Tuğgeneral Nejat Eslen: ABD önce Afganistan’a girdi, sonra Irak’a girdi. Irak’ta ve Afganistan’da başarılı olsaydı, asıl hedefi olan İran’a yönelecekti. Yapamadı.

Çetinoğlu: Onun için mi Suriye’yi hedef aldı?
Eslen: George W. Bush (13) zamanında ‘Şer ekseni ülkeleri’ diye bir kavram vardı. Suriye onlardan biriydi. İran onlardan biriydi. Bir de Kuzey Kore vardı. Amerika, şer ekseni ülkelerin güçlerinin sıfırlandığı bir Ortadoğu arzu ediyor.

Çetinoğlu: ABD, Dışişleri eski bakanlarından Condoleezza Rice’in açıklaması vardı…
Eslen: 2006 yılında İsrail Ordusu Lübnan’a girdiğinde demişti ki;  ‘Bu yaratıcı yıkımdır. Doğum sancılarıdır.’

Çetinoğlu: Ne demek yaratıcı yıkım?
Eslen: Yıkarak yeni bir Orta Doğu inşa etmek istiyorlar. Condoleezza Rice’ın bu söylediği önemli. Ne diyor; ‘yaratıcı yıkım’ Yani İsrail’in Lübnan’da yaptığı, İsrail’in Gazze’de yaptığı, Amerika’nın Irak’ta yaptığı, Amerika’nın Suriye’de yaptırdığı; ‘yaratıcı yıkım’mış. Yeniden inşa etmek üzere yıkım yapıyorlar. Yeniden inşa, kendi çıkarlarına uygun olacak tabii ki… .
Bakın, Irak’ta taş üstünde taş kalmadı, Suriye’de taş üstünde taş kalmadı. Onlar, yani bu eylemleri planlayanlar buna ‘Yaratıcı yıkım’ diyorlar. Yani önce yıkacağız, sonra yeniden inşa edeceğiz. Neyi yeniden inşa edecekler; Orta Doğu’yu…

Çetinoğlu: ‘Yeniden inşa’ kavramı ile ‘siyasî yapılanmayı, çıkarlarına uygun hareket edecek yönetimi’ kast ediyor olmalılar. Kullandıkları bir başka kavram da ‘Yapıcı kaos’…
Eslen: Eğer askerî gücün yeterli değilse; yani Irak’a girdin, ama orada askerî gücünle hedeflerine ulaşamadıysan, Afganistan’a girip orada amaçlarına askerî güçle ulaşamadıysan ve askerî gücün yıprandıysa, askerî gücün burada sayılan bu hedefleri ele geçirmeye yetmiyorsa, o zaman kaos yaratacaksın.

Çetinoğlu: ABD bunu başardı.
Eslen: Evet. Amerika’nın askerî gücü seçtiği hedeflere denk değildi, yani mevcut askerî gücüyle bu jeostratejik hedeflerini elde etmesi mümkün değildi. Bu nerede kanıtlandı? Afganistan’da kanıtlandı. Irak’ta kanıtlandı. O halde ne yapmamız lazım? Hedef ülkeyi kaosa sokmamız. lazım. Bugün Orta Doğu’ya baktığımızda ne görüyoruz; yıkılmış bir Ortadoğu, yıkılmaya devam eden bir Orta Ddoğu, kaos içerisinde bir Ortadoğu…

Çetinoğlu: Gelecekle ilgili tahminleriniz neler?
Eslen: Amerika’nın en tepe istihbaratının ‘Global Trends 2030’ diye bir raporu var, yani ‘Küresel Eğilimler 2030’ Orada diyor ki, ‘2030 yılına kadar Ortadoğu’da haritalar değişecek. Bir Kürdistan ortaya çıkacak.’ Aynen böyle yazıyor.
Condoleezza Rice 2006 yılında yaratıcı yıkımdan bahsederken ve ‘Bu yaratıcı yıkım yeni Orta Doğu’nun doğum sancıları’ derken, ‘24 ülkeyi transformasyondan geçireceğiz.’ dedi. Bu dediklerinin içinde; Kürt meselesi var, IŞİD meselesi var, Ortadoğu’daki kaos var.
Amerika, askerî gücüyle geniş Orta Doğu coğrafyasını kendi çıkarlarına göre şekillendirmek istedi. Enerji egemen faktör. Askerî gücü buna yetmedi. O zaman yıkarak ve kaos oluşturarak Ortadoğu’yu yeniden dizayn etti.

Çetinoğlu: Bunun sonucunda ne çıkacak?
Eslen: Ralph Peters’ın (14)  haritası gibi bir harita çıkacak.

Çetinoğlu: Haritada ne görünüyor?

Eslen: Ralph Peters’ın haritası bir çalışma ve alıştırma haritasıdır. Yani yüzde yüz öyle olacak demek değil; ama oraya bakıyoruz, bir Kürdistan kuruluyor.

Çetinoğlu: Nihaî hedef o mu?
Eslen: Nihaî hedef; Birinci Dünya Savaşı’nda Sykes-Picot Anlaşması’yla (15) İngiltere ve Fransa’nın çizdiği Ortadoğu haritasının silinip atılması, yeniden çizilmesi.

Çetinoğlu: Neye göre?
Eslen: O zaman çizilen haritalar, kaybedilen Osmanlı topraklarında yeni devletler oluşturdu. Fakat bu devletler yapay sınırlarla oluşturulan yapay devletlerdi. Çünkü mezhep yapısını ve etnik yapıyı dikkate almamıştı. ABD Orta Doğu’yu dizayn ederken, etnik yapılara ve mezhep yapılara göre daha küçük, daha çok devletler kuracak bölgede. Bazıları da birleşerek büyüyecek. Plan işlerse, mesela bir Sünni devleti Irak’taki Sünnilerle Suriye’deki Sünnilerin birleşerek Şiî güçleri dengeleyecek.  IŞİD de bunun planın başlangıcı.
Büyük resme baktığımızda, eğer Amerika Orta Doğu’da yaratıcı yıkıma devam etmek istiyorsa, ona göre bu savaşların devam etmesi lazım.

Çetinoğlu: Ne zamana kadar devam edecek?
Eslen: Ortadoğu’da çok kan dökülecek. Çünkü dökülen kan, Müslüman kanıdır. Amerikan ordusunun Orta Doğu’da Müslümanları öldürmesi çok pahalıya mal oluyordu. Amerika’nın ekonomik sistemini bile etkiledi. Dolayısıyla Amerika bundan vazgeçti, daha ucuz bir yöntem buldu. Şimdi Orta Doğu’da Müslümanlar Müslümanları öldürüyor ve bir kaos oluşuyor. Bir yıkım oluşuyor. Bunun sonunda Amerika’nın istediği düzen oluşacak. Bu çok ucuz, bedava, maliyeti yok bunun. Amerikan ordusu girdiğinde, Amerikan askeri Müslümanları öldürdüğünde çok pahalıya mal oluyor. Amerika bundan vazgeçti. Şimdi Müslümanları, Müslümanlara öldürtüyor. Çünkü bunun Amerika’ya hiç mâliyeti yok.

Çetinoğlu: Aksine, kazancı olmalı…
Eslen: Doğru. İnsansız hava araçlarından ve uçaklardan bombalar, Basra Körfezi ve Akdeniz’deki gemilerden füzeler atıyor. Bunlar akıllı mühimmat, bunlar pahalı. Bir tanesi 1 milyon dolar. Ama IŞİD’e atılan her bomba Amerikan silah tüccarlarının işine geliyor. Niye? Fabrikalar yenisini üretiyor, yeni akıllı mühimmat üretiyorlar. Yeni füzeler üretiyorlar. Zaten bu akıllı mühimmat konserve gibidir: son kullanma tarihi vardır. O tarih geçerse kullanamazsın onu. Şimdi o stok boşalıyor. Yani Amerika, stokunu boşaltacak bir düşman bulur, tarihi geçmeden kullanır.  Amerika IŞİD’i bunun için oluşturdu. IŞİD kendi kendine oluşup gelişmedi. ABD, 40 devletlik koalisyon oluşturacak. IŞİD bu kadar güçlü mü?  Güçleniyor. Dünyanın her tarafından radikaller gidiyor oraya. O neye hizmet ediyor? ABD’nin istediği kaosa… Fakat dökülen  kan, Müslüman kanı. Bu böyle devam edecek,

Çetinoğlu: Ne zamana kadar?
Eslen: Taraflar yorulacak, bitkin düşecek, ondan sonra oturacaklar, dengeler oluşacak.

Çetinoğlu: Dengeyi ABD oluşturacak. Kendi çıkarlarına uygun bir denge… Fakat Orta Doğu’da denge olur mu?
Eslen: Ürdün’den başlar, Suriye’nin Sünni kesimi, Irak’ın Sünni kesimi, böyle bir devlet kurarsın, o zaman bir denge sağlarsın. Ama Amerika her istediğini yapabilir diye bir şey yok. Askerî gücüyle bunları yapamadı. Bu süreç uzun bir süreç, kanlı bir süreç, acı bir süreç. Bu savaşlar bizim savaşımız değil, bizim savaşımız değil bunlar. Akıllı bir Türkiye politikası, Ortadoğu yangınından, Ortadoğu batağından uzak durması gerektiğini bilmeliydi.


KİMDİR, NEDİR?

IŞİD / IRAK – ŞAM İSLAM DEVLETİ


Milletlerarası terör örgütü el-Kaide’nin Irak kolu olarak 2004 yılında kuruldu. Petrol kaynaklarına yakınlığı sebebiyle kısa zamanda dünyanın en zengin terör şebekesi hâline geldi. ABD; Suriye’de Esad rejimini devirmek için harekete geçince, muhaliflerle birlikte hareket eden IŞİD’i destekledi. 2013 yılında el-Kaide’den ayrıldı. Hâlen kendi adına Irak ve Suriye’de faaliyet gösteriyor. Kendilerini Sünni Müslüman olarak tanıtıyorlar ve İslam adına hareket ettiklerini iddia ediyorlar. Zâten Abdullah İbn-i Sebe’den başlamak üzere tarih boyunca Müslümanlar arasına nifak sokmak isteyenlerin hepsi Müslüman olduklarını ve İslam adına hareket ettiklerini iddia etmişlerdir.
Yaptıklarına bakarak varılan kesin hüküm şudur: IŞİD, İslamiyet’i bilmiyor ve yaptıklarının Müslümanlıkla uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur. İslamo-fobi evhamı ile yola çıkıp Müslümanları zayıflatmak ve köle olarak kullanmak isteyen Hıristiyan batı, Nejat Eslen Paşamızın da belirttiği gibi, ‘Müslüman’ı Müslüman’a kırdırabilmek için’ IŞİD’i taşeron olarak kullanıyor. IŞİD, palazlanıp efendisini dinlemez duruma gelince de onu ezmek için başka bir taşeron aramaya başladı. En uygun gördüğü güç ise Türkiye oldu. Ancak Türkiye’ye de tam anlamıyla güvenemediği için insiyatif kullanmasına imkân vermiyor, Türkiye’nin gücünü kendi komutanının denetiminde sınırlı olarak kullanmak istiyor. Çünkü ABD, IŞİD’in tamamen yok edilmesini istemiyor. Tekrar kontrolü altına girecek ve sözünden dışarı çıkmayacak bir terör örgütü olarak varlığını devam ettirmesini, çıkarlarına uygun görüyor. 
IŞİD’in yaptıkları, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın gönderdiği (sözde) barış gücü birliğinin müsamâhası ile Hırvatların ve Sırpların Bosna’da Müslümanlara yaptıkları ile aynıdır. Orada Hıristiyanlar Müslümanlara karşı idi. Sünni Müslüman olduğunu iddia eden IŞİD, Sünni olmayan Müslümanlara karşıdır. Her ikisinin de hedefleri aynıdır: nesebi gayri sahih bir nesil üretmek için kadınlar hâmile bırakılıyor, erkeklerin boğazı kesiliyor, zavallı halk göç etmeye mecbur ediliyor. Emperyalist güçler, Orta Doğu’da kendilerine taşeronluk yapacak Hıristiyan bulamayınca, IŞİD’i kiraladı.

KOBANİ


Çok kullanılan adı ile Kobani, Arapça ve asıl adı ile ‘Ayn el-Arab’; Suriye’nin Halep Vilayeti’ne bağlı, saldırılardan önceki hâliyle yaklaşık 55.000 nüfuslu bir ilçe merkezidir. Nüfusun çoğunluğu Kürt’tür.  Şanlıurfa İl merkezine bağlı Suruç İlçesi’ne komşudur ve Türkiye-Suriye sınırı üzerindeki Mürşitpınar Sınır Kapısı’na bitişik gibidir.
‘Suriye Kürdistanı’ olarak anılan bölgedeki Haseke, Kamışlı ve Afrin şehirlerinin tam ortasında ve bölgenin başşehri konumundadır. Bölge, Rojava olarak anılıyor. Suriye yönetimi; Rojava’da yaşayan Kürtlere, 1962 yılından beri vatandaşlık hakkı tanımıyor. Bölgeyi Araplaştırmak için çalışıyor.. Kürtçede ‘batı’ anlamına gelen Rojava, Suriye’deki iç karışıklıktan sonra fiilî olarak ‘Kürt Özerk Bölgesi’ hâline geldi. Böylece Güneydoğu sınırımızda, Mesut Barzani yönetimindeki (sözde) Kürt devletinden sonra güney sınırımızda da Sâlih Müslim yönetiminde (yine sözde) bir Kürt devleti daha peydahlanıyor. Zaten, ABD’nin istediği de buydu: Birinci ayağı Irak’ta, ikinci ayağı Suriye’de, üçüncü ayağı İran’da, dördüncü ayağı da (balıklar kavak ağacında çıktığında gerçekleşmek üzere) Türkiye’de olmak üzere dört ayaklı bir Kürt devleti kurmak… Sonra da bunları çarpıştırıp, harp sanayini palazlandırmak…
Kobani neden önemli? Irak’taki (sözde) Kürt yönetimi, Suriye Kürtlerine destek verdiği için onlara ait bir şehrin, IŞİD’in eline geçmesini istemiyor. Gücü yetmediği için de Türkiye tarafından engellenmesini istiyor. PKK da aynı görüşte olduğundan, Türkiye’nin Kobani’nin düşmesine ilgisiz kaldığı için 6 Ekim 2014 Pazartesi günü, Diyarbakır, Ağrı, Gaziantep ve Bingöl ile diğer şehirlerde kanlı, yakan-yıkan eylemler başlattı. 50’ye yakın insan öldü, yüzlerce kişi yaralandı. Bu eylemlerin başka sebeplerinin olduğu da söyleniyor. Asıl sebep ise, ‘çözüm süreci’ olarak anılan pazarlıklarda verilen sözlerin - vaatlerin neler olduğu açıklanmadığı sürece küçük bir grup dışındaki Türk Milleti tarafından bilinmeyecektir. 2 Ekim 2014 tezkeresine hayır diyenlerin, Kobani’nin düşmesini protesto etmek için kanlı, yakıcı-yıkıcı eylemler yapması, ya onların beyinlerini burunlarından kâğıt mendile akıtıp sonra da çöpe attıklarının göstergesidir veya kafa karışıklığı oluşturmaktır. 
Türkiye, Kobani’nin düşmesini istiyor gibi. Veya en azından, kendisi dışında bir olaymış gibi ilgisiz duruyor. Belki de ‘Birbirlerini kırsınlar…’ diye düşünülüyordur. Sizler bu satırları okurken belki de Kobani’nin kaderi belli olmuştur.

PYD: PARTİYA YEKİTİYE DEMOKRAT / DEMOKRATİK BİRLİK PARTİSİ


Suriyeli Kürtlerin oluşturdukları siyasî yapılanmadır. Lideri Salih Müslim’dir.
Suriye’de iç savaşı çıktıktan sonra düzenlediği saldırılarla Kobani, Afrin, Haseke, Amude, Derik,  El Darbasiye Resulayn ve  Tirbesipiye şehirlerinin siyasî ve askerî kontrolünü ele geçirdi.
PYD, Türkiye ve daha birçok ülke tarafından terör örgütü listesinde bulunan PKK ile benzer görüşlere sâhiptir. Bazı kaynaklar, Türkiye’den ayrılan PKK’lılar tarafından kurulduğunu belirtiyorlar.

YPG: YEKİNEYEN PARASTİNA GEL / HALK KORUMA BİRLİKLERİ


PYD’nin askerî kanadıdır. Suriye’de kurulmuştur. Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’ye sınır olan bölgede faaliyet göstermektedir. Kürtlerin Suriye’den ayrılmasını hedef olarak benimsemiştir. 
2012 yılında kurulan ordu, yaklaşık 5000 gerilladan oluşmaktadır. Kendileri 10.000 kişi olduklarını iddia ediyorlar. Hem Beşar Esad’a bağlı askerî kuvvetlerle, hem de Esad’a kaşı hareket eden Özgür Suriye Ordusu ile zaman zaman silahlı çatışmalara girmiştir. Mesut Banzani’nin lideri olduğu Kürdistan Demokratik Partisi’nin askerî kanadı olan peşmergelerle birlikte IŞİD’e karşı savaşıyor.
 
AÇIKLAMALAR:

(1)Medeniyetler Çatışması: Amerikalı siyaset bilimci, 1927-2008 yılları arasında yaşayan Samuel Huntington tarafından ileri sürülen tezdir. Bu teze göre; soğuk savaş sonrasına tekabül eden 1990’lı yıllardan itibaren milletlerarası ittifak veya ihtilaflarda belirleyici olan unsur politik veya ekonomik ideolojiler değil, medeniyetler olacaktır. Aynı medeniyete mensup ülkeler arasında da savaşların yaşanması, farklı medeniyetlere mensup ülkeler arasında da ittifaklar oluşturulması sebebiyle Huntington’un tezi gerçekleşmemiştir.
(2)İslamofobi: kelime anlamı olarak ‘İslam korkusu’ demektir. Müslümanlara ve İslam dinine karşı devam edegelen önyargı ve ayrımcılıktan kaynaklanmaktadır. Müslümanlara karşı duyulan temelsiz, sebepsiz ve akıl dışı nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve kin besleme anlamına gelir. Kelime ilk defa 1991 yılında kullanılmış ve 11 Eylül saldırılarıyla gündeme getirilmiştir
(3)IŞİD: el-Kaide Terör Örgütü’nün Irak Kolu olarak faaliyete geçti. Suriye’de Beşar Esad karşısında yer alınca, ABD tarafından desteklendi ve güçlendi. ABD, IŞİD üzerindeki kontrol imkânını kaybedince örgütü yok etmek için değilse bile tekrar kontrolü altına alacak şekilde güç kaybetmesi için çatışma başlattı.
(4)Jimmy Carter: 1924 yılında doğdu. 1977-1981 yılları arasında ABD başkanı idi.
(5) Carter Doktrini:  ABD Başkanı Jimmy Carter’ın, 23 Ocak 1980 tarihinde, Temsilciler Meclisi ve ABD Senatosu ortak oturumunda, her yıl yaptığı konuşmada açıkladığı ve ABD’nin millî çıkarlarını korumak için İran Körfezinde gerekirse askerî güç kullanmaktan kaçınmayacağı yolundaki politikaya verilen isimdir.
(6)centcom: Amerika Birleşik Devletleri Merkez Komutanlığı
(7)Brzezinski: 1928 yılında Varşova’da doğdu.  Polonya kökenli ABD’li siyaset bilimci ve devlet adamıdır. Dünyanın en önemli stratejistleri arasında ismi sayılan Brezezinski ABD’de 1977-1981 yılları arasında Başkan Carter’ın millî güvenlik yardımcılığını yaptı. Samuel Huntington’la birlikte çalışarak, 43 sayfalık gizli bir bülten yazdı. Bu bültende gelecek yönetimin 10 önemli dış ve millî güvenlik politikası hedefi açıklanıyordu. Yazdığı  
(8)Büyük Satranç Tahtası: Brzezinski’nin yazdığı, Amerika’nın soğuk savaş sonrasındaki dünyada stratejik çıkarlarını kusursuzca açıklayan keskin bakışlı, sağlam görüşler ihtiva eden kitap.
(9)Küresel Hamleler - AnahtarStratejiler: Yazarı Nejat Eslen. Tek Ağaç Yayınevi. İstanbul, 2005
(10) Bradley Thayer: Texas Baylor Üniversitesi’nde siyaset bilimi bölümünde profesördür. Millî güvenlik, nükleer silahların yayılmasını önlemek ve çatışma tarihinin konularında yaptığı araştırmalarla tanınmıştır.
(11) neocon: ‘Yeni muhafazakâr’ anlamında bir kelimedir. Neoconluk günümüzde dünyanın seçkinlerine hâkim görüştür. Neoconlar hafifletilmiş dinî olguları kullanarak; televizyon, sinema, tiyatro, kitap, dergi ve gazeteler aracılığıyla abartarak toplumları yönlendirirler. Zayıflatmak istedikleri toplumlarda hassas konuları kaşıyarak anlaşmazlıklar çıkarıp insanların kutuplaşmasına sebebiyet verirler. Sâdece yayın organlarında değil, özel sektörde ve resmî görevliler arasında da neoconlar vardır. Kendilerini sevimli ve inandırıcı gösterirler. Çoğu Yahudi kökenli, Siyonist, mason veya bu grupların sempatizanıdır.   
(12)Pax Americana: Amerikan Barışı. Böyle bir kavram geliştirilmekte birlikte, Amerika’nın kendi ülkesinden başka hiçbir yere barış götüreemediği bilinmektedir.
(13) George W. Bush: 1946 yılında doğdu.  Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı olarak 2001-2009 yılları arasında görev yaptı.  Babası, 1924 doğumlu George Bush 1988-1992 yılları arasında ABD Başkanı idi.
(14)Ralph Peters: Ralph Peters 1952 doğumludur. Amerikan ordusundan yarbay rütbesiyle emekli olduktan sonra yazar ve medya yorumcusu olarak isim yaptı.
(15)Sykes Picot Antlaşması: 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşmadır.  

NEJAT ESLEN:


1943 yılında doğdu. 1962 yılında Kara Harp Okulu’ndan istihkam subayı olarak mezun oldu. 1974 yılında Ege Üniversitesi İktisadî ve Ticarî Bilimler Fakültesi’ni bitirdi. Nejat Eslen daha sonra 1976 yılında Kara Harp Akademisi’nden, 1980’de Silahlı Kuvvetler Akademisi’nden ve 1985’te ise Amerika Birleşik Devletleri Kara Harp Koleji’nden mezun oldu. Genç yaşta kıta hizmetleri ile birlikte İzmir NATO Komutanlığı Karargah Subaylığı daha sonra Kara Harp Akademisi’nde öğretmenlik ve Pınarhisar’da Alay Komutanlığı görevlerinde bulunan Eslen, 1.Ordu Harekat Başkanlığı görevindeyken Tuğgenerallik rütbesine yükseltildi. Nejat Eslen daha sonra Eğitim Komutanlığı Kurmay Başkanlığı görevini yaptı. Belçika’da NATO Komutanlığı Daire Başkanlığı ve İstanbul’da Tugay komutanlığı görevlerini yapan Eslen, 1994 yılında emekli oldu. Eslen’in strateji ve jeopolitik üzerine 4 kitabı ve çok sayıda makalesi vardır.

Nejat Eslen’in yayınlanmış kitapları:


ÇOK KUTUPLU DÜZENE DOĞRU: Truva Yayınları. İstanbul-2008.
YENİDEN ŞEKİLLENEN DÜNYA: Truva Yayınları, İstanbul, 2006
KÜRESEL HAMLELER ANAHTAR STRATEJİLER: Truva Yayınları. İstanbul-2005.
TARİH BOYU SAVAŞ VE STRATEJİ: Matris Yayınları. İstanbul-2003. İkinci Baskı: 2005.