Rüya gibi uçan yıllar… Bu sene kısmetse 40’ımı uçuracağız.  Göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş gibi gelen onca sene! Mutlu, pozitif, zengin hissedilen ne güzel bir yaş! Yine sonsuz şükür duygularıyla yüklüyüm.
Düşünüyorum da… Şu hayatta tek bir düşmanım bile yok. Beni düşmanı zannedenler varsa eminim ki onlar da kendilerini kandırıyorlar. Birazcık düşünürlerse benimle ilgili yüzlerinde gülümsemeyle hatırlayacakları bir anıları vardır mutlaka! Düşman edinmek yerine arkadaşlıklar, dostluklar biriktirdim. Hayat bu! Kimilerine merhaba diyorsun, kimilerine elveda. Bazılarıyla 7 göbek öteden tanışıyormuşçasına aynı frekanstasın, bazılarıyla da uzayın farklı noktalarındanmış gibi farklı koordinatlardan. Son derece doğal! Ya dünya candaşısın ya da gezegen yabancısı. Bir de nötr hissettiklerin var, tanışmadığın ve uzaktan merhabalaştığın. Hepsi de iyi ki varlar! 
Evet, ben aileme, akrabalarıma, sevdiklerime, arkadaşlarıma, dostlarıma yatırım yaptım. Menfaat, mevki gözetmeksizin. Özlerine, özlerindeki güzelliğe yoğunlaştım. Başkalarını çekiştirmek, dedikodularını yapmak hiçbir zaman tercihim olmadı, bunlarla vakit kaybetmedim. Dürüstlük ve dobralığımdan ödün vermedim. Gece yatmadan önce çıkarmam gereken bir maskem olmadı hiç! Neysem o olmayı tercih ettim! Arkadaşım, dostum dediğim kişiler de maskesiz halimle yanlarında son derece rahat hissettiğim kişiler oldu haliyle. Az ve özler, mesafe olarak dünyanın çok farklı noktalarında ya da çok yakınlar ama özde yanıbaşımdalar. 
Biraz da pozitifliğimin ardındaki şükür kaynaklarıma gelelim. Çok sevdiğim bir mesleğim, özgürce belirlediğim bir kariyerim, makalelerimi özgürce yazma şansım ve keyfim var. Hayatlarının kilit noktalarında yer aldığım birbirinden değerli öğrencilerim ve onların üzerlerine titreyen güzel aileleri var. Çok kıymet verdiğim ve dualarını aldığım aile büyüklerim, akrabalarım var.  4 elementi temsil eden 4 kişilik çekirdek bir ailem var ve ben asıl gücümü onlardan, canparelerimden alıyorum. Bu satırları okuyan sizler varsınız. Seviyor, seviliyorum, üretiyorum, güzelleşiyorum, gençleşiyorum, sağlıkla nefes alıyorum. Hayat zenginliği bu değil de nedir?
Hayatın akışındaki güzelliği seyredalıyorum zaman zaman. Ve inanır mısınız? Ben yaşlanmak istiyorum, yaşlılığımın hayalini kuruyorum. Bırakın kaz ayaklarını, mimik çizgilerini, ben kırışmak istiyorum. Anlam yüklü, yaşanmışlığın karizmatikliğini yansıtan derin çizgiler hem de! Pamuk gibi saçlarım, tonton yanaklarım, damarları çıkmış buruş buruş ellerim olsun istiyorum. Yünlü ekoseli battaniye dizlerimde, sallanan koltuğumda kitabımı okurken uyuklamak, ince porselen fincanımdan demli çayımı yudumlamak istiyorum. Hayat arkadaşımla beraber torunlarımı sevmek, onların mürüvvetlerini görmek istiyorum. O yüzden “40 tırt!” dedikleri bu yaş henüz ilkbaharımmış gibi geliyor bana! 30’umda özel hissetmiştim, 40 daha da özel ve güzelmiş. 50’lere 60’lara olan merakım artıyor haliyle. İçimdeki çocuk hiç büyümüyor!  O hiç yaş almıyor ve 23 Nisanları kutlamaya devam ediyor! Atasının ona hediye ettiği günün anlam ve önemini yüreğinde hissederek. Türk bayrağını gördüğünde ve İstiklal Marşını söylerken gözleri dolarak! E sen daha büyümedin mi artık diyenlere inat! 
23 Nisanlarımız ve içimizdeki özgür çocuklar hiç solmasın. Sevgilerimle…