27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen askeri müdahaleye ilişkin sıklıkla “ihtilal” hatta “inkılap” olduğu yönünde yanlış bir kavram karmaşası yaşanmaktadır. Üstelik bu kavram karışıklığı sadece 27 Mayıs darbesi içindir. 12 Eylül herkesçe darbe olarak, 28 Şubat ise post modern darbe olarak anılırken konu 27 Mayıs’a gelince işin boyutu değişmektedir.

Peki ihtilal olarak nitelendirmenin dayanak noktası nelerdi?  Şüphesiz darbenin “ilerici” yönü ve halktan aldığı “destek” boyutudur. Bu noktayı açmakta fayda görüyorum. 1961 Anayasası’nın özgürlükçü ve eşitlikçi yapısından hareketle siyasal,toplumsal açıdan özgürlükler kapısını aralayan ilerici bir anayasanın hazırlanması dayanaklardan biridir. Anayasa Komisyonu tarafından hazırlanan taslak metin 9 Mart’ta müzakere edilmiş, 27 Mayıs’ın yıldönümünden bir gün evvel kabul edilmiştir.Anayasa’nın halk oylamasına sunulması ise 9 Temmuz’da gerçekleşmiştir. Referandumda %61,74 oranında alınan evet oyu ile 1961 Anayasası halk tarafından onaylanmıştır. Diğer dayanak noktası ise Demokrat Parti iktidarının özellikle 1954 yılından itibaren otoriterleşmesi, bu yöndeki kanunların mecliste milletvekiliçoğunluğu bulunduğu gerekçesiyle “millet iradesi” adı altında kolayca parlamentodan geçirilmesidir. Kısacası asker antidemokratik gidişata dur diyerek “dikta” rejiminin ülkede kurulmasını önlemiştir. Üstelik müdahaleden sonra hazırlanan yeni seçim kanununun tek parti iktidarlarından ziyade koalisyon hükümetlerinin kurulmasını kolaylaştıracak şekilde değiştirilmesi demokrasinin gelişimine katkı olarak görülmüştür. Anayasayı İhlal Davası kapsamında da bu soru çok tartışılmıştır. DP milletvekilleri yaptıkları savunmada antidemokratik kanun olarak ifade edilenlerin meclisin onayıyla anayasaya uygun şekilde yasalaştığını hatırlatmışlardır. Bu kez meclisten geçen her yasa demokratik midir? Sorusu gündeme gelmiş oluşturulan Anayasa Mahkemesi’nin oluşturulmasıyla Meclis’te çıkarılan kanunların anayasaya uygun olup olmadığı denetlenmiştir.

Üçüncü dayanak noktası ise müdahaleye geniş halk kitlelerinin destek verdiği anlayışıdır. Evet üniversite hocaları, öğrencileri, gazeteciler, ordu mensupları vb.… meslek gruplarının 27 Mayıs’a destek verdiği bilinmektedir. Yalnız bu destek İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyük şehirde yaşayan insanlarla sınırlıdır. Nitekim bu destek özellikle Yassıda Mahkemelerindeki yargılama sürecinde ve idamlar sürecinde azaldığı da bilinmektedir. Anadolu’nun bazı yerlerinde 27 Mayıs’tan haberdar bile olmayan insanlar bulunmaktadır. Son olarak cuntanın DP iktidarı sonrasında kurduğu ara rejim döneminde 27 Mayıs’ı meşru zemine oturtmak için hazırladığı bir dizi siyasal propagandanın da tanımlamada etkili olduğunu söyleyebiliriz.

27 Mayıs 1960’ta meydana gelen askeri müdahaleşüphesiz bir darbedir. Seçimle iş başına gelmiş bir iktidar zor kullanarak görevden alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşen ilk darbedir ve diğer darbelerin önünü açmış askerin siyasallaşmasını derinleştirmiştir.Bu açıdan bakıldığında 27 Mayıs’ın sonuçları Türk demokrasisi ve Türk milleti açısından oldukça ağırdır.

giyim, dış mekan, kişi, şahıs, gökyüzü içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

27 Mayıs emir-komuta zincirinin dışında 60 civarında örgüt mensubu subay 150 civarında da harekata destek veren subay tarafından gerçekleştirilmiş olup 27 Mayıs sabahı ordunun tamamı darbeye destek vermiştir. Darbenin gerçekleşmesinde iktidar- muhalefet ilişkilerinde yaşanan krizler, ülkenin ekonomik anlamda yaşadığı sıkıntılar, demokrasi ve uzlaşma kültüründeki eksiklikler genel itibariyle neden olmuştur. 27 Mayıs sabahı Albay Alparslan Türkeş tarafından okunan darbe bildirisinde “kardeş kavgasına meydan vermemek” için TSK’nın partilerin içine düştükleri uzlaşmaz tavırdan “ülkeyi kurtarmak” ve partiler üstü “tarafsız” bir yönetimle en kısa şekilde seçimlere giderek ülkeyi sivil idareye bırakmak olduğu belirtilmiştir. Fakat istendiği gibi kısa sürede sivil idareye geçilememiş askeri idare tam 1,5 yıl görevde kalmıştır.

Bildiride müdahalenin “hiçbir parti veya zümreye yönelik olmadığı” ifade edilerek tarafsızlık vurgusu yapılmıştır. Ancak darbe tarafsız değildir. Darbe Demokrat Parti’ye yönelik gerçekleşmiştir. Bu durumun somut örnekleri ise DP üyelerinin darbeden sonra tutuklanması, yargılanması, DP’nin kapatılmasıdır. İstanbul’da tutuklananlar Davut Paşa Kışlası ve Balmumcu Garnizonuna götürülmüşler;Ankara’dakiler ise Harp Okulu’nda nezaret altına alınmışlardı. DP milletvekilleri teker teker tutuklanacaklarını bildiklerinden bavulları kapıda sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı. Sokağa çıkma yasağı olmasına rağmen DP iktidarının düşürülmesini kutlayanlar olduğu gibi yaşananlardan endişe duyanlardavardı. Tutuklananlar buradan alınıp Yassıada’ya sevk edildiler. Yassıada’da zor koşullarda kaldılar, mahkumlar sadece 50 kelimelik mektuplarla dış dünya ile bağlantı kurabildiler. Ki o mektuplar bile askeri yönetim tarafından okunuyordu.

Darbe sonrasında oluşturulan Geçici Anayasa’da DP’lilerin yargılanabilmesi için “Yüksek Soruşturma Kurulu” ve “Yüksek Adalet Divanı” kurulmasına dair hükümler konulmuş, sonrasında yargılamalar Yassıada’da yapılmaya başlamıştır. Yargılamaların yapıldığı süreçte bir taraftan da 1960’lı yılların siyasetini şekillendirecek kurumlar oluşturulmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. DP’liler aleyhinde müthiş bir karalama kampanyası başlatılmıştı. İftiralar, hakaretler, iddialar peş peşe her gün basında yer aldı.Yassıada’da yargılamalar 14 Ekim 1960 da başladı.Duruşmalarda 592 sanıktan 288'i için idam istendi.Yüksek Adalet Divanı ise 15 sanığın idam cezasına çarptırılmasına hükmetti.Davalar, 15 Eylül 1961’de karar bağlandı. Dört sanığın idamı kesinleşti. Celal Bayar’ın idamı yaş haddinden dolayı ömür boyu hapis cezasına çevrildi. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha karşı, Başbakan Adnan Menderes ise 17 Eylül 1961'de öğleden sonra, İmralı Adası'nda idam edildiler. Darbenin bilançosu bununla sınırlı kalmadı. Süreçte 235 general ve 3 bin 500 subay emekli edildi. 147 öğretim görevlisinin işine son verildi ve 520 hâkim ve yargıç görevden alındı.

Darbe aleyhine konuşmak, idamlardan ve Yassıada’dan bahsetmek yasaklandı. 15 Ekim 1961 seçimlerinde siyasiler şifreli mesajlarla bu konuyu halka anlatmaya çalıştılar. Seçim sonuçlarında Demokrat Parti’nin mirasçısı konumunda bulunan Adalet Partisi’nin yüksek bir oy alması halkın tam anlamıyla 27 Mayıs uygulamalarından hoşnut olmadığını göstermiştir.